Washington'dan muhabirimiz Aziz hazırladı
RFA, 2025.01.06
ABD-Çin ilişkileri son yıllarda uluslararası gündemin en önemli konularından biri olmaya devam ederken, dünyanın siyasi ve ekonomik durumunu doğrudan etkileyen merkezi faktörlerden biri olarak görülmekte. Ancak Çin'in dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline gelmesiyle birlikte, ülke içindeki halkın yaşam standardını iyileştirmeye odaklanmak yerine, Çin tarzı otoriterliği dünyaya yaymaya dayalı "dünya hakimiyeti" peşinde koşması, Çin'in ABD ile düşmanlığına yol açan önemli bir faktör haline geldi.
Çin'in bu "dünya hakimiyeti rüyası"nın belirgin kurbanlarından biri olan Uygur soykırımına yanıt olarak, ABD hükümeti yetkilileri son birkaç yılda Çin'in zorla çalıştırma ürünlerine yönelik bir dizi ekonomik yaptırım tedbiri açıkladı. Çin de buna karşılık olarak bazı yaptırım tedbirleri açıkladı. Bunların en yenisi, 2 Ocak'ta Çin hükümetinin ABD merkezli 28 büyük şirkete ihracat kısıtlaması getirmesi oldu ve bu durum iki taraf arasındaki ilişkilerin gerginleşmesinin yeni bir zirvesi haline geldi.
Çin Ticaret Bakanlığı (MOC) ve Çin hükümetinin sözcüsü olan "Global Times" gazetesinin 2 Ocak'ta yayınladığı bildiride, "ulusal güvenlik ve ulusal çıkarları korumak" için uluslararası yükümlülüklerini yerine getirerek ABD merkezli 28 şirkete mal ihracatını yasaklama kararı aldıklarını duyurdu. Bu karara göre, bu şirketlerin Çin'deki herhangi bir şirketle ekonomik ilişki kurmasına, şirket yetkililerinin Çin sınırından giriş yapmasına veya Çin'e yatırım yapmasına izin verilmeyecek; Çin'deki herhangi bir ticari şirket veya şahıs, Çin devletinin izni olmadan bu şirketlere herhangi bir mal veya hammadde ihraç edemeyecek; kurallara uymayanlar tüm sonuçlardan sorumlu olacak. Bu, Çin hükümetinin 28 Aralık 2024'te ABD hükümetinin Tayvan'a askeri silah satışına tepki olarak Batı dünyasındaki yedi şirkete yaptırım uygulamasından sonraki bir başka "misilleme" hareketi olarak görülüyor. Bazıları ise bunun 20 Ocak'taki ABD başkanlık devir teslim töreni öncesinde ortaya çıkmasını, yeni dönem başkan Donald Trump'ın Çin'e ağır gümrük vergisi getirme planıyla ilişkilendiriyor.
Bu konuda Dış İlişkiler Konseyi (CFR) kıdemli araştırmacısı Brad Setser şöyle diyor:
"Çin hiçbir zaman Çin'e yatırım yapanlar ve Çin pazarı için ürün üretenler dışındakilerin Çin pazarına girmesine izin vermez. Çin sadece iç tüketim ürünü üretenlere ek sübvansiyon verir. Ancak Çin'in iç kısmında pazar etrafında çok sayıda rekabet mevcut. Her eyalet ve her sektör kendi başına belirli bir şirkete hamilik yapar. Bu açıdan bakıldığında, Çin'in bu sefer hedef aldıklarını oldukça seçilmiş kategoriler olarak değerlendirebiliriz. Çünkü bunların hepsi Biden hükümetinin son birkaç yasa tasarısı için odak noktası olan alanlardır. Ayrıca bunlar ulusal savunma alanına bağlantılı ve ABD ekonomisi için kritik olan kategorilerdir."
"New York Times"ın analizine göre, bu sefer Çin hükümetinin yaptırım uyguladığı şirketlerin çoğu ABD savunma sektörü ve uzay teknolojisiyle ilgili şirketler olup, bunlar arasında "Boeing", "Raytheon", "Lockheed Martin" gibi şirketler bulunuyor. ABD Ticaret Odası Başkanı Michael Hart'a göre, Çin hükümeti sürekli olarak Çin'deki şirketlerin ekonomik çıkarlarına doğrudan zarar verecek işlerden kaçınmakta olup, Çin'in bu tür yaptırımları her zaman Çin'e ekonomik fayda sağlayan şirketleri zarara uğratmamayı ön koşul olarak almıştır. Bu açıdan bakıldığında bu seferki yaptırım da herhangi bir Çin şirketine büyük bir zarar getirmeyecek. Ancak ABD-Çin ilişkilerinin daha da kötüleşmesine yol açacak.
Çin hükümetinin misilleme şeklinde intikam almak istediği şu anda genel olarak bilinen bir gerçektir. Özellikle Trump hükümeti döneminde Çin hükümeti, gümrük vergisi konusunda "birinci aşama" yükümlülüğünü yerine getirme görüşmelerini tamamlamadan sürüncemede bırakarak Biden dönemine kadar getirmişti. Ancak Biden hükümeti bu konudaki kısıtlamaları artırarak 2024 yılının sonuna gelindiğinde Çin'deki 140 şirkete yaptırım uygulamış ve Çin'in çip sektöründeki faaliyetlerini felç etmişti. Ancak Çin'in bu seferki "misilleme" hareketi özünde ABD için herhangi bir "ölümcül" darbe sayılmayacak olup, sonuç olarak en sonunda zarar görecek olan yine Çin olacağı açıktır.
Bu konuda Brad Setser şöyle diyor: "Sizin de bildiğiniz gibi, Çin her zaman ABD ve diğer yabancı yatırımcıların sermayesini Çin pazarından çıkarmayı arzuluyor. Bu, Xi Jinping iktidara geldiğinden beri önemli çalışma hedeflerinden biri oldu. Şu andaki mesele onun hangi hızda bu çalışma hedefini gerçekleştireceğine bağlı kalmakta. Ancak nasıl olursa olsun, bu durum Xi Jinping'in stratejik açıdan acil olarak gördüğü hiçbir şeyi değiştiremez. Daha da önemlisi, şu andaki Çin dört-beş yıl öncesine göre ihracata daha çok ihtiyaç duymakta. Ayrıca ABD şu anda tüketim noktasından Çin'e bağımlı olmanın zararını giderek daha derinden kavramakta. Çin de aynı şekilde ABD pazarına bağımlı olmamayı ne kadar arzulasa da bu kadar çok alanı reform etmeye muhtaç olduğu şu andaki koşullarda, devasa üretim üssünü yürütmek için hala dış ihracat yoluna ihtiyaç duymakta."
Bilindiği üzere, ABD savunma sektörü çoğu durumda "ABD için ana düşman" olarak görülen Çin ile ticaret yapmadığı için, Çin hükümetinin bu sefer yaptırım uyguladığı şirketler bundan hiçbir şekilde etkilenmeyecek. ABD ekonomisi de bunun herhangi bir etkisine maruz kalmayacağı için, bu durum Çin'in "sen ne yaparsan ben de yaparım" şeklindeki diplomatik tepkisi olarak değerlendiriliyor. Bu konuda Çin hükümetinin görüşünü almak amacıyla Washington'daki Çin Büyükelçiliği'ne e-posta göndermemize rağmen, onlardan herhangi bir yanıt gelmedi.