Trump, Çin’in Zorla Çalıştırma Uygulamalarına Odaklanmalı

Zorla çalıştırılan Uygur işçiler hâlâ ihracat zincirinin bir parçası.

Yazan: Kenneth Roth – Human Rights Watch’un eski icra direktörü, Princeton Üniversitesi Uluslararası Kamu Politikaları Okulu’nda konuk profesör

Kaynak: Foreign Policy, 22 Nisan 2025

ABD Başkanı Donald Trump’ın insan haklarına karşı duyarsız tutumu biliniyor ve Çin konusunda da bu durum değişmiyor. Trump’ın Çin’e yönelik temel kaygısı, ticaret açığı oldu. Bu da küresel gündemi meşgul eden kapsamlı bir ticaret savaşını tetikledi. Görev süresinde, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’ten daha fazla Amerikan ürünü satın alınması yönünde büyük ölçüde karşılanmayan sözler aldı. Oysa Çin’in ağır insan hakları ihlallerine odaklanmak, aynı zamanda ticaret açısından da olumlu sonuçlar doğurabilir.

Bugün Pekin’in en sert baskısı, Çin’in kuzeybatısında yer alan Xinjiang (Doğu Türkistan) bölgesinde yaşayan Uygur halkına yönelmiş durumda. Son yıllarda, çok sayıda Uygur'un keyfi şekilde gözaltına alındığı, toplama kamplarında tutulduğu ve bu baskı ortamında kültürel kimliklerinin sistematik biçimde hedef alındığı biliniyor.

Ancak bu kamplardan “serbest bırakılan” birçok Uygur, aslında yalnızca zorla çalıştırılmak üzere başka yerlere gönderildi. Kesin rakamlar bilinmemekle birlikte, yalnızca Doğu Türkistan’da yaklaşık 2,5 milyon kişi bu riske açık durumda. Ayrıca 80 bin Uygur’un Çin’in diğer bölgelerinde de zorla çalıştırıldığı tahmin ediliyor.

Pekin’in bölgede kurduğu yoğun gözetim sistemi altında, Uygurlar; yurt dışına seyahat etmek, yabancılarla iletişim kurmak, camilere bağış yapmak ya da izinsiz Kur’an okutmak gibi gerekçelerle bile gözaltına alınabiliyor. Çin hükümeti bu baskıyı “terörle mücadele” kisvesi altında savunuyor, ancak uygulamanın boyutu bu iddiayı geçersiz kılıyor.

Birçok Uygur, dini, dili ve kültürünü terk ettiğine yetkililer ikna olana kadar hapiste tutuluyor. Yüz binlerce ailenin evine ise davranışlarını izlemek için Han Çinlisi “misafirler” yerleştirilmiş durumda. Aydınlar başta olmak üzere çok sayıda Uygur, uydurma suçlarla yargılanarak uzun hapis cezalarına çarptırılıyor.

Bu sistematik baskı, insan hakları örgütlerince “insanlığa karşı suç” olarak tanımlanıyor. Doğum oranlarındaki sert düşüş —zorla doğum kontrolü ve kitlesel tutuklamalarla bağlantılı olarak— Trump yönetimi dahil birçok çevre tarafından soykırım olarak değerlendirildi.

Buna rağmen Trump, bu konuda ciddi bir adım atmaktan kaçındı. Hatta basına yansıyan bilgilere göre, Xi Jinping’e bu toplu tutuklamaların “doğru bir adım” olduğunu söyledi.

Ancak 2021’de ABD, Uygur Zorla Çalıştırmayı Önleme Yasası’nı kabul etti. O dönem senatör olan, bugün ise Trump’ın dışişleri bakanı görevini yürüten Marco Rubio’nun öncülüğünde hazırlanan yasa, Doğu Türkistan’dan yapılan tüm ithalatları, zorla çalıştırma kullanılmadığı kanıtlanmadıkça otomatik olarak yasaklıyor. Fakat bölgedeki tedarik zincirlerinin şeffaf olmaması nedeniyle bu kanıtı sunmak oldukça güç.

Zorla çalıştırma, yalnızca insan haklarına aykırı değil, aynı zamanda Çin’in küresel pazarda rekabeti haksız biçimde lehine çevirmesinin bir aracı. Çünkü bu insanlar adil ücret talep edemez, iş değiştiremez. Çin bu yöntemle fiyatları düşürüp rakiplerini geride bırakıyor.

Pamuk (dünya üretiminin %20’si), domates salçası (%15), alüminyum (%10) ve özellikle de güneş paneli üretiminde kullanılan polisilikon (%45) gibi stratejik sektörlerde Doğu Türkistan’ın payı büyük. Bu da küresel sanayi zincirlerini doğrudan etkiliyor.

Trump, yalnızca tarifelere odaklanmak yerine, Çin’in zorla çalıştırma temelli rekabet yöntemini hedef almalı. Bunun için atılabilecek bazı somut adımlar var: Çin’den gelen ithalatları daha dikkatli denetlemek için ABD gümrük memurlarının sayısı ve uzmanlığı artırılmalı.

Bu ihtiyaç, Trump’ın 2 Mayıs itibarıyla duyurduğu, 800 dolar altı ithalatlarda gümrük muafiyetinin kaldırılması planıyla daha da acil hale geliyor. Şubat ayında bu uygulama denenmiş, ancak denetçi yetersizliği ciddi gecikmelere neden olmuştu.

Çin, daha önce toplama kamplarını “mesleki eğitim merkezi” olarak tanıtarak dünyayı kandırmaya çalıştı. Bu yüzden resmi evraklara güvenmek yerine, daha derin incelemeler yapılması şart.

Trump kendini statükoyu bozan bir lider olarak görüyor. Avrupa Birliği, zorla çalıştırma ürünü ithalatı yasaklasa da, Doğu Türkistan özelinde ön kabul prensibi uygulamıyor. Bu nedenle ithalatların çoğu hâlâ serbest. Doğu Türkistan’dan ABD’ye yapılan ihracat düşerken, AB’ye yapılan ihracat 2022’de %33 arttı.

Trump, bu konudaki çabalarını sadece ABD ile sınırlı tutmamalı; AB, İngiltere, Kanada ve Avustralya gibi ülkeleri de benzer yasalar çıkarmaya teşvik etmeli. Ayrıca Çin, mallarını başka ülkeler üzerinden göndererek bu yasaları aşmaya çalışıyor. Bu nedenle Vietnam, Malezya, Tayland gibi ülkelerden gelen ithalatlara da daha sıkı denetim şart.

Dahası, Çin yönetimi, özel denetim yapan kişilere baskı uyguluyor. Birçok şirketin yerel çalışanları tutuklandı; bazıları Mart ayında serbest bırakıldı.

Çin, tedarik zincirlerinin bağımsız şekilde incelenmesine izin vermediği sürece, Trump tüm Çin mallarını kapsayan bir yasak tehdidinde bulunmalı. Üçüncü ülkelerde faaliyet gösteren Çinli şirketler yaptırımlarla karşı karşıya kalmalı, “kara liste”ye daha fazla şirket eklenmeli.

Zorla çalıştırma gibi ağır insan hakları ihlalleri, uluslararası toplumun ortak meselesidir. Trump’ın uyguladığı yüksek tarifeler küresel tepkiyle karşılaşsa da, zorla çalıştırma gibi bir konuya kimse kayıtsız kalamaz. Nitekim bu uygulama, 1930’dan bu yana uluslararası hukuk tarafından yasaklanmıştır.

Sonuç olarak; Çin’in Uygur zorla çalıştırma sistemi, hem insani hem de ticari anlamda mücadele edilmesi gereken ciddi bir sorun. Trump, ticaret açığını kapatmak istiyorsa, bu adaletsiz rekabet avantajını ortadan kaldırmaya odaklanmalı. Rubio’nun anladığı bu gerçeği, Trump da artık görmeli.

Dilshat Sultan

24 Nisan 2025