Doğu Türkistan'daki Baskı Toplumu [Distopya]... Dijital Zulmün Deney Sahası

Alhurra – Washington, 13 Mayıs 2025

Uygurlar

Doğu Türkistan'da bir Uygur, benzin istasyonundaki yüz tanıma kamerasının önünde durmazsa benzin pompası çalışmıyor.

Eğer pazara girmek isterse, alışveriş yapmak için içeri girmesine izin verilmeden önce metal dedektörlerinden, kimlik kontrol cihazlarından ve yüz tanıma kameralarından da geçmek zorunda kalıyor.

Çin işleri uzmanı Michael Sopolik, Alhurra'ya yaptığı açıklamada, "Uygur olmak, bitmek bilmeyen bir kabusun içinde yaşamak demektir" dedi.

Çin'in batısındaki Müslüman Uygur azınlığın yurdu olan Doğu Türkistan'da gözetleme kameraları her yere yayılmış durumda, güvenlik kontrol noktaları her köşe başında yolcuları bekliyor: "Cep telefonunuz nerede?"

Uluslararası insan hakları örgütlerine göre Pekin, yaklaşık on yıldır dünyanın en kapsamlı dijital gözetim sistemlerinden birini kurarak 13 milyon Uygur'u yapay zeka ile güçlendirilmiş gözetim araçlarının canlı laboratuvarına dönüştürdü.

Daha da tehlikelisi, Çin'in bu dijital baskı modelinin dünyanın herhangi bir yerinde taklit edilebilmesi. Hatta şu anda Paris'te devam eden bir dava, bu sistemin birkaç ülkede kullanıldığını gösteriyor.

Paris'teki Mahkeme

Paris'teki bir mahkeme salonunda, birkaç haftadır Çinli teknoloji şirketlerini insanlığa karşı suçlardan sorumlu tutmak için benzeri görülmemiş bir hukuki mücadele yavaş yavaş kızışıyor.

Bu davaya "Dünya Uygur Kurultayı" adına, ünlü Fransız insan hakları avukatı William Bourdon liderlik ediyor. Davadaki sanıklar, Çin'in üç büyük teknoloji devi olan Huawei, Hikvision ve Dahua'nın Fransa'daki şubeleri.

Suçlama: Soykırıma iştirak.

Davada, bu dev şirketlerin Doğu Türkistan'da topyekûn bir gözetim devleti kurulmasına yardım ettiği, çünkü yüz tanıma sistemleri ve yapay zeka teknolojilerinin sadece gözetlemekle kalmayıp, Uygurları etnik temelde hedeflemek üzere eğitildiği iddia ediliyor.

"Dünya Uygur Kurultayı"na göre, bu sistemler sadece gözetim araçları değil, aynı zamanda tutuklama, işkence ve kontrol araçları olup, dünyanın en kapsamlı dijital baskı ağlarından birini besliyor.

Bu dava sadece dijital baskının Çin sınırları içinde kullanılmasıyla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda bu sistemlerin Ukrayna gibi diğer çatışma bölgelerinde ve Ekvador ile Sırbistan'daki gözetim projelerinde kullanıldığını da gösteriyor.

Hudson Enstitüsü Siyasi-Askeri Analiz Merkezi Direktörü Richard Weitz, Alhurra'ya verdiği demeçte, bu gözetim sistemlerinin Çin modelini taklit etmek isteyen yabancı hükümetler için yaygın bir şekilde tedarik edildiğini söyledi.

"Afrika ve Asya'daki birkaç ülke, belki Avrupa'daki bazı ülkeler de var, ama onlar esas olarak Afrika ve Asya'ya odaklanmış durumdalar, belki Latin Amerika'da da olabilir, bu sistemleri Çin'den satın alıyorlar."

"Ama sorun şu ki," diye devam etti Weitz, "Çinliler görünüşe göre bu verileri kendileri için de topluyorlar."

Öngörücü Polis Algoritması

Yaklaşık on yıldır Uygur halkı, katı gözetim, keyfi kitlesel tutuklamalar, zorunlu ideolojik beyin yıkama kampları, hareket, iş ve dini faaliyetlere getirilen kısıtlamalarla birlikte yaşıyor.

Pekin'in 2014'te "Halkın Teröre Karşı Savaşı"nı ilan etmesinin ardından Çin hükümet yetkilileri, Uygur bölgelerinde gelişmiş teknolojilerin kullanım alanını büyük ölçüde genişletti.

Doğu Türkistan'daki Komünist Parti Sekreteri, "sertlik yanlısı" olarak tanımlanan Chen Quanguo döneminde, Uygur bölgeleri karakol inşaatlarında bir patlamaya tanık oldu; iki merkez arasındaki mesafe 500 metreyi geçmiyordu.

Güvenlik harcamaları arttı ve kamu güvenliği alanındaki personel alım miktarı büyük ölçüde yükseldi. Raporlar, Doğu Türkistan'da kişi başına düşen polis sayısının, nüfusun yoğun olduğu güneydeki Guangdong eyaletinden 40 kat daha fazla olduğunu gösteriyor.

Aynı zamanda Pekin, öngörücü algoritmalarla çalışan polis platformlarını devreye soktu. "Entegre Müşterek Operasyon Platformu (IJOP)" olarak adlandırılan bir uygulama; gözetleme kameraları, Wi-Fi ağları ve kişisel telefonları izleme cihazları, banka kayıtları, hatta sağlık ve seyahat kayıtları gibi birçok kaynaktan kişisel verileri toplayarak hükümet yetkililerinin potansiyel tehdit olarak gördüğü kişileri belirliyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre, bu "öngörücü polis" programı, herhangi bir yasadışı eylem belirtisi olmasa bile Uygurların keyfi olarak tutuklanmasını emretti.

Sadece başörtüsü takmak bile birini "güvenlik riski" olarak sınıflandırmak için algoritmayı tetikleyebiliyor. Hükümet yetkilileri, bu veri sisteminin hedeflediği kişileri sık sık tutuklayarak onları suçsuz ve yargısız bir şekilde "yeniden eğitim kampları"na gönderiyor.

Hudson Enstitüsü'nden kıdemli araştırmacı Sopolik şöyle diyor: "Eğer bir Çin vatandaşıysanız ve Çin'de yaşıyorsanız, hayatınız nihayetinde Çin hükümeti, daha doğrusu Çin Komünist Partisi tarafından kontrol edilen uygulamalar aracılığıyla yönetilir."

"Örneğin, 'her şeyin uygulaması' olarak adlandırılan 'WeChat'ı ele alalım; ister yemek sipariş etmek, ister aile üyeleriyle iletişim kurmak, ister arama motorunu kullanmak veya sosyal medyada paylaşım yapmak olsun, her şeye sinmiş bir uygulamadır."

"Aynı zamanda Çin Komünist Partisi'nin vatandaşların iletişimini izlemek ve gözetlemek için kullandığı bir uygulamadır" diye ekledi.

Uygur sakinleri, Çin hükümet yetkililerinin kendilerine her zaman şüpheyle baktığını söylüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, bir Uygur internet kullanıcısının bitmek bilmeyen güvenlik kontrolleri hakkındaki sözlerini aktardı: "Eğer bir azınlık mensubuna benziyorsanız, sizi kontrol ederler. Aşağılanmış hissediyorum."

Weitz, Uygurların haklarının "birçok şekilde ihlal edildiğini" ve yapay zeka destekli gözetim sisteminin "bunlardan biri" olduğuna inanıyor.

Doğu Türkistan – Geçen Ramazan

Dünya, Doğu Türkistan bölgesi dışındaki uluslararası meselelerle meşgulken, Çin, Uygurları zorla asimile etme hareketini sürdürüyor.

Ramazan ayında, Çin hükümet yetkilileri Uygurları öğle yemeği yerken kendilerini fotoğraflamaya ve bu görüntüleri iktidardaki parti kadrolarına göndermeye zorladı. Bu yolla hükümet yetkilileri, "dini aşırılık" olarak adlandırdıkları şeyleri önlemeye çalıştı.

Geçen Mart ayında yerel bir polis memurunun Özgür Asya Radyosu'na bildirdiğine göre, birçok kişi gündüzleri çalışmaya zorlandı, çalışmayı reddedenler 7 ila 10 gün arasında gözaltında tutuldu veya "kamplara" gönderildi.

Ahlaki Kriz

Hapishanelerdeki zorla çalıştırma meselesi uluslararası düzeyde büyük bir ahlaki kriz oluştururken, Washington, insanlığa karşı suçlara karışan Çinli şirketleri hedef alan yasa ve tedbirler aracılığıyla Uygurların acılarını hafifletme çabalarını sürdürüyor.

Hudson Enstitüsü Siyasi-Askeri Analiz Merkezi Direktörü Richard Weitz, ABD ve diğer ülkelerin bu konudaki çabalarını, Avrupa'nın Çin'in Uygur haklarına yönelik ihlallerine karşı durmadaki rolüyle karşılaştırıldığında "daha başarılı" olarak nitelendiriyor.

Weitz, Başkan Donald Trump yönetimi ve ondan önceki Joe Biden yönetiminin, Avrupa hükümetlerini ve diğerlerini Çin teknolojilerini, özellikle yerel şirketler veya halk hakkında veri toplamak için kullanılan teknolojileri satın almamaya teşvik ettiğini belirtiyor.

Bu yıl Mayıs ayının başında, ABD Temsilciler Meclisi "Uygur Zorla Çalıştırması İçin Dolar Yok" adlı yasa tasarısını onayladı.

Bu yasa, ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'nın (USAID), Çin'in Doğu Türkistan bölgesinde üretilen veya Uygurlara dayatılan zorla çalıştırmayla ilgili kuruluşlar tarafından üretilen malları içeren herhangi bir programı finanse etmesini yasaklıyor.

Bu tasarı, sözleşme yapan kuruluşlardan bu tür ürünleri kullanmayacaklarına dair yazılı güvence vermelerini talep ediyor. Ayrıca yasanın uygulanmasındaki ihlaller ve zorluklar hakkında yıllık rapor sunulmasını zorunlu kılıyor. Kongre'ye önceden bildirim yapılması koşuluyla istisnai durumlara izin veriyor.

Bu yasa, Amerika'nın ekonomik ve diplomatik baskı yoluyla Çin'in Uygurları bastırmasına karşı koyma çabalarını güçlendiriyor.

Geçen yıl Ocak ayında, ABD İç Güvenlik Bakanlığı, "Uygur Zorla Çalıştırmasını Önleme Yasası"na dahil edilen "kuruluşlar listesini" büyük ölçüde genişletti. Bakanlık, Doğu Türkistan'daki zorla çalıştırmaya karışan Çinli şirketleri hedef aldı.

2024'ten 2025'e kadar olan dönemde ABD, İngiltere ve Kanada'daki şirketler tarım, güneş enerjisi panelleri ve tekstil gibi alanlardaki birçok Çinli şirketi kara listeye aldı.

Ayrıca, Weitz'in sözlerine göre, "Washington bazen Uygurların ve başkalarının gözetim sistemlerini atlatmalarına olanak tanıyan karşı teknolojiler geliştirmeye odaklandı."

Sopolik, Çin içinde bir gözetim devleti kurmanın geçen yüzyılın 80'li veya 90'lı yıllarına dayandığını ve bunun "Batılı ülkelerin yardımıyla" olduğunu öne sürdü.

"Ancak onlar bu 'distopik (korkunç) teknolojiyi' geliştirip kendi halklarına, özellikle de Uygurlara karşı kullanmayı başardılar" diye ekledi.

Patent Hakları

Pekin, özel şirketlerle işbirliği yaparak insanların kimliğini etnik temelde belirleyen yapay zeka sistemleri geliştiriyor. Reuters haber ajansına göre, son yıllarda ortaya çıkan patent hakları ve belgeler, Çinli teknoloji şirketlerinin insan kalabalıkları arasından Uygurların yüzünü belirleyen algoritmalar geliştirdiğini gösteriyor.

Ajans, bir araştırmacının insan haklarına karşı ciddi derecede ihlallerin işlendiği yönündeki uyarısını aktardı. "Bu teknolojiler, polisin devasa yüz veri tabanlarını görmesine ve yapay zekanın 'Uygur' olarak sınıflandırdığı yüzleri belirlemesine olanak tanıyor" diyor.

Pekin, Doğu Türkistan sakinlerinin biyometrik verilerinden oluşan devasa bir veri tabanı kurdu. İngiliz The Guardian gazetesinin haberine göre, ücretsiz sağlık taraması adı altında, sakinler, özellikle Müslüman azınlıklar, polise DNA örnekleri, göz retinası taramaları, parmak izleri ve ses kayıtları vermeye zorlandı.

Bu devasa miktardaki kişisel biyometrik bilgiler, yapay zeka kamera ağları ve akıllı telefon gözetim uygulamalarıyla birleşerek Çin'in Orwellvari bir gözetim sistemi kurmasını sağladı. George Orwell'in kendisi bile, sadece hayali karakterlerin değil, gerçek insanların yaşadığı gerçek bir distopya [baskı toplumu] karşısında dehşete düşebilirdi.

Doğu Türkistan'daki gözetim sistemi genellikle "dijital polis devleti" olarak tanımlanıyor ve Pekin'in dünyanın diğer yerlerine yaymadan önce Uygurlar üzerinde test ettiği bir deney programı olarak kabul ediliyor.

Orwell'in "1984" romanındaki karakterler gibi, Doğu Türkistan'daki yaklaşık 13 milyon Uygur ve diğer Türki Müslümanlar, yüksek teknolojili bir güvenlik ağı altında sürekli bir korku içinde yaşıyor.

İnsanlar neredeyse her hareketlerinin izlendiğini biliyor. Camiye gitmeniz, iletişim kurduğunuz kişiler, okuduklarınız, hatta giyim tarzınız bile algoritmalar tarafından sürekli olarak değerlendiriliyor.

Doğu Türkistan'daki birçok kişi, dini veya kendine özgü kültürel çağrışımları olan ifadeleri kullanmaktan kaçınıyor. Yurtdışındaki akrabalarınızla iletişim kurmanız, bir seccadeye sahip olmanız veya sosyal medyada bir Kur'an ayeti paylaşmanız sizi hapse götürebilir.

Uygurlar, evlerinde "namaz kılmaktan veya hatta geleneksel kıyafetler giymekten bile korktuklarını" söylüyor, çünkü devletin gözünün ve kulağının her yerde olduğunu ve sonuçlarının ağır olacağını biliyorlar.

2017'den bu yana Çin hükümet yetkilileri Doğu Türkistan'da geniş çaplı tutuklama operasyonları yürütüyor. Reuters'in haberine göre, Birleşmiş Milletler tarafından ortaya konan tahminlere göre, bir milyondan fazla Uygur ve diğer Müslüman azınlıklar gözaltı kampları ve hapishaneler ağında tutuluyor.

Birçok kişi herhangi bir suç işlemediği için değil, otomatik gözetim sistemlerinin onları dijital izleri nedeniyle "sadakatsiz olabilecekler" listesine dahil ettiği için kamplara gönderildi.

Pekin'in "mesleki eğitim merkezleri" olarak adlandırdığı eğitim kamplarının içinde, eski mahkumlar işkenceye, siyasi beyin yıkamaya ve dinlerinden vazgeçmeye zorlandıklarını anlatıyor.

Aileler parçalandı: Yetişkinler gizli kamplarda kaybolurken, çocuklar hükümet kurumlarına yerleştiriliyor ve hükümet yetkilileri Uygur kimliğini yok etmeye çalışıyor. Tutuklanmayanlar bile bir tür geçici göz hapsinde yaşıyor.

The Guardian gazetesinin bir raporunda, yurtdışında okuduktan sonra Doğu Türkistan'a dönen bir Uygur'un hikayesi anlatılıyor: Ülkeden ayrıldığı için derhal "tehlikeli" olarak damgalandı; polis onu havaalanında tutukladı, biyometrik "sağlık kontrolünden" geçmeye zorladı ve bir gözaltı merkezine götürdü.

Başkaları sadece yurtdışında bir akrabası olduğu için veya telefonunda İslami içerikler bulunduğu için tutuklandı.

Uluslararası insan hakları örgütleri, topyekûn gözetimin daha geniş kapsamlı bir ihlal sistemini beslediğini söylüyor. Ağustos 2022'de yayınlanan bir raporda, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Çin'in Doğu Türkistan'daki gözetim faaliyetlerinin "uluslararası suçları, özellikle de insanlığa karşı suçları oluşturabileceği" sonucuna vardı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü, bölgedeki kitlesel tutuklama, işkence, kültürel zulüm ve zorla çalıştırmaya dair kanıtlar topladı; bunlar, Uygurların devlet kontrolünden kaçmasını imkansız hale getiren gelişmiş gözetim altyapıları tarafından "kolaylaştırıldı".

Kısacası, Doğu Türkistan, bütün bir milletin dijital araçlarla kuşatıldığı açık bir hapishaneye dönüştü. İnsani zararlar son derece ağır: kişisel mahremiyetin yok edilmesi, inanç ve kültürün suç sayılması, milyonlarca insanın hayatının altüst olması veya mahvolması.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Sophie Richardson şöyle dedi: "Çin, Doğu Türkistan'da gözetimle hareket eden bir distopya [baskı toplumu] kurdu; bu, dünyanın acilen yüzleşmesi gereken bir baskı modelidir." (İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2023).

Baskı Teknoloji Şirketleri

Raporlar, Pekin'in Doğu Türkistan'daki polis devletini harekete geçiren ekipman ve yazılımları tedarik etmede Çin'in güvenlik teknolojisi alanındaki bir dizi dev şirkete dayandığını vurguluyor.

Hikvision, Dahua ve Huawei, dünyanın en büyük gözetim kamerası üreticilerinden bazılarıdır.

Hikvision ve Dahua, Doğu Türkistan'ı gözetim kameraları ve yüz tanıma sistemleriyle donatmak için büyük meblağlı sözleşmeler kazandı.

Sızdırılan polis belgelerine dayanan araştırmalar, Hikvision kameralarının Doğu Türkistan'daki polislerin Uygurları izleme ve hedefleme programlarının önemli bir parçası olduğunu gösteriyor.

Eğer Uygursanız

Sopolik şöyle diyor: "Eğer Çin'de yaşayan bir Uygursanız, Çin Komünist Partisi'nin sürekli gözetimine maruz kalmadan hayatınızı sürdürmeniz mümkün değil."

"Daha da trajik olanı," diye ekledi, "Çin'in dışında – Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere veya başka bir Batı ülkesinde yaşayan bir Uygur olsanız bile, Parti'nin baskısı sizi yine de takip ediyor."