Turkistan Times, 22 Temmuz 2025 - İstanbul: "Arabi Post" podcast'inin son bölümü, Çin konusunda uzman Filistinli akademisyen Dr. Razan Shawamreh'i konuk ederek, Çin'in Filistin davası ve Siyonizm ile ilişkisine dair şaşırtıcı ve şok edici detayları gün yüzüne çıkardı. Dr. Shawamreh'in sunduğu bilgiler, Çin'in tarafsız olduğu veya Filistin davasını desteklediği yönündeki yaygın kanıya kökten meydan okuyor ve karmaşık ilişkilerle dolu uzun bir tarihi ve kendisinin "taraflı tarafsızlık" olarak tanımladığı bir duruşu ortaya koyuyor.
Çin'in Hegemonya Hırsları ve Söylem ve Davranışlarındaki Dönüşüm
Çin'in sadece ekonomik hegemonya ile ilgilendiği yönündeki yaygın algının aksine, Dr. Shawamreh ekonomik hegemonyanın siyasi ve askeri hegemonyadan ayrılamayacağını vurguluyor. Fareed Zakaria'nın "Zenginlikten Güce" adlı kitabında belirttiği gibi, yükselen güçler tarihsel olarak önce ekonomik güçlerini pekiştirir, ardından egemen güçlere dönüşürler. Çin de bugün ekonomik gelirlerini artan bir askeri güce dönüştürerek tam olarak bunu yapmaktadır.
Dr. Shawamreh, Çin'in hegemonya peşinde olup olmadığını belirlemek için üç ölçüm aracı önermektedir: Söylem, Davranış ve Tarih.
• Söylem: Çin, 1979'dan beri resmi olarak komünist ideolojik söylemi terk edip, hegemonya karşıtı bir söylem benimsedi ve yayılmacılık peşinde olmayacağını iddia etti. Ancak bu söylem köklü bir değişim geçirdi. 90'larda "barışçıl yükseliş" bir slogan iken, Başkan Xi Jinping 2019'da Çin'in küresel süper güçlerden biri olmayı hedeflediğini, ardından 2022'de ise bu yüzyılın ortalarına kadar askeri, ekonomik ve kültürel yeteneklerini geliştirerek "dünyaya liderlik etmeyi" amaçladığını belirtti. Bu dönüşüm, Çin'in belirleyici güç kaynaklarına (ekonomi, askeriye ve teknoloji) sahip olma ve diğer tüm ülkeleri aşma olarak tanımlanan hegemonyayı elde etmek için ABD'yi ve Batı sistemini aşma niyetini açıkça göstermektedir.
• Davranış: Çin'in davranışı, hırslı hegemonya söylemiyle paralellik göstermektedir. 90'ların ortalarından beri Şanghay İşbirliği Örgütü'nü kurdu ve taleplerinden biri, Amerikan askeri üslerinin Orta Asya'dan çıkarılmasıydı ki bu da Amerikan sistemine doğrudan bir rekabet anlamına geliyordu. Çin ayrıca Türkiye gibi Amerika'nın müttefiklerinin sadakatini dağıtmaya ve İran gibi Amerika'nın düşmanlarını kendi yörüngesine çekmeye çalıştı. Çin, takas sistemi ve Amerikan dolarının kullanımını azaltmak için "Petro-Yuan" gibi alternatif bir ekonomik sistem kurma yolunda ilerliyor. Ayrıca yakın zamanda yayınlanan "Amerikan Hegemonyası ve Riskleri" gibi resmi Çin belgeleri, Amerika Birleşik Devletleri'nin tarihine saldırıyor ve Çin'i dünya için alternatif ve daha iyi bir model olarak tasvir ediyor.
Çin ve Siyonizm: "Çin'in Balfour Deklarasyonu" ve Nakba'ya Erken Destek
Dr. Shawamreh'in araştırması, Çin ile Siyonist hareket arasında şaşırtıcı ve erken bir bağlantıyı ortaya çıkardı. Siyonizm'in dinamik bir hareket olarak her zaman yükselen güçlerle (Almanya, Britanya ve Amerika gibi) bağlantılı olduğunu fark ettikten sonra, acaba Çin'i gözden kaçırıp kaçırmadığını sorguladı.
• 1920'deki "Çin'in Balfour Deklarasyonu": Araştırma, dönemin Çin Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sun Yat-sen'in 1920'de Şanghay'daki Siyonist Derneği başkanı Ezra Kadoorie'ye bir mektup gönderdiğini ortaya çıkardı. Mektupta, Siyonist harekete "derin bir sempati" duyduğunu ifade ediyor ve bu hareketi "çağımızın en büyük hareketlerinden biri" olarak nitelendirerek "kadim ve tarihi ulusunuzu restore etme" amacını taşıdığını belirtiyordu. Bu destek, Britanya'nın Filistin'i Yahudiler için bir ulusal yurt olarak belirleyen Balfour Deklarasyonu'ndan sonraydı.
• "Nakba"ya Askeri ve Mali Destek: Destek sadece söylemle sınırlı kalmadı. 1945'te Mordechai Olmert (eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in babası), 1948 savaşına katılmak için Çin'den askeri destek istedi. Olmert, Çinli yetkililerden askeri ve mali destek aldı. 1948'de, Çin içinden askeri eğitim almış Yahudiler, Çinli subaylardan temin ettikleri silahlarla birlikte Filistin'e gönderildi. Dr. Shawamreh, Çin'in Yahudiliği bir din olarak desteklemediğini, Siyonist ofisleri ve hareketi desteklediğini ve mevcut II. Dünya Savaşı'nda Yahudileri koruma söyleminin bu Siyonist desteği gizlediğini vurguluyor.
Çin Halk Cumhuriyeti: Direnişe Destekten "Taraflı Tarafsızlığa"
1949'da Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra, İsrail'e yönelik tutumları kökten değişmedi.
• İsrail ile Gizli Görüşmeler: İsrail ile Çin arasında 1953'te gizli görüşmeler başladı ve bu görüşmeler 1955'te gizli bir ticaret anlaşmasıyla sonuçlandı. İsrail her zaman Çin ile ilişkileri normalleştirmeye çalıştı.
• FKÖ'ye Sınırlı Destek (1964-1970): Soğuk Savaş bağlamında Çin, 1964 ile 1970 yılları arasında Filistin Kurtuluş Örgütü'ne "muazzam" bir destek sağladı. Bu destek, emperyalizme karşı ulusal kurtuluş hareketlerini desteklemenin bir parçası olarak askeri, mali, siyasi ve ekonomik desteği içeriyordu.
• "Açık Kapı" Politikası ve Direnişe Desteğin Kesilmesi: Bu destek, 1970'te ABD Başkanı Nixon ve Henry Kissinger'ın öncülük ettiği Çin'e açılım politikasıyla keskin bir şekilde değişti. Çin, izolasyonunu kırma ve uluslararası sisteme entegre olma arzusuyla Batı'ya "iyi niyet" göstermeye başladı. Kissinger, Çin'i İsrail'den askeri modernizasyon sağlamaya teşvik etti, bu da 70'ler ve 80'ler boyunca Çin ve İsrail arasında gizli silah anlaşmalarına yol açtı. Buna paralel olarak, Filistin'i "emperyalizme karşı bir ulusal kurtuluş hareketi" olarak destekleyen söylem 1979'da Çin söyleminden çıkarıldı. Çin ayrıca 70'lerin başında İsrail'in Birleşmiş Milletler'den çıkarılması yönündeki bir Arap önerisini reddetti.
• Normalleşme Sonrası "Taraflı Tarafsızlık" (1992-Günümüz): 1992'de tam normalleşmeden bu yana Çin, "taraflı tarafsızlık" stratejisi izlemektedir. Dr. Shawamreh, Çin'in söylemi ve eylemleri arasında bariz çelişkilere dikkat çekiyor.
o "Yahudi Devleti" Anlatısını Benimseme: 1992'den beri İsrail'e yönelik resmi Çin söylemi, İsrail'in "binlerce yıllık köklere" sahip "büyük bir Yahudi ulusu" ve "insanlık medeniyetine olağanüstü katkıları" olduğu anlatısını tekrar tekrar desteklemektedir. Çinli cumhurbaşkanları ve dışişleri bakanlarının açıklamalarını içeren bu söylem, İsrail'i Yahudilikle ilişkilendirerek onun sömürgeci karakterini ortadan kaldırır ve uluslararası hukuk uzmanlarına göre, İsrail içindeki diğer etnik kökenlere karşı ırkçı bir ayrımcılık teşkil eder.
o Yerleşim Birimlerine Yatırım: Çin'in iki devletli çözüme yönelik açıkladığı desteğe rağmen, 2014'ten beri Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki İsrail yerleşim birimlerine yoğun bir şekilde yatırım yapmaktadır. Sekizi devlete ait on büyük Çin şirketi, yerleşimci şirketlere, projelere ve altyapıya yatırım yapmaktadır. Örnekler arasında: Çin'in 2014 yılında, ham maddeleri için yerleşim birimlerine bağımlı olan ve yerleşimcilerin hareketini kolaylaştıran İsrailli Tnuva şirketinin %56'sını satın alması bulunmaktadır. 2016'da özel bir Çin şirketi, Ürdün Vadisi'ndeki bir yerleşim biriminde faaliyet gösteren, çalınan Filistin kaynaklarını kullanan ve uluslararası boykot kampanyalarıyla karşı karşıya olan Ahava kozmetik şirketini satın aldı. En endişe verici olanı ise, Çin'in, mevcut soykırım sırasında Gazze Şeridi'ndeki yerleşimcilere para sağlayan ve ürünleri Gazze Şeridi'ndeki tarım ürünlerini yok etmek için kullanılan İsrailli kimya ve tarım şirketi Adama'yı satın almasıdır. Bu sızma, yerleşim birimlerini yasa dışı ticaret bölgeleri olarak sınıflandıran Britanya ve Avrupa Birliği gibi büyük Batı ülkelerinin tutumlarıyla çelişmektedir.
Çin'in Son Çatışmalardaki Tutumu: Gazze ve İran
• Gazze'deki Soykırım Savaşı: Çin, "tarafsızlıktan" çok "ihtiyatlı" bir tutum sergilemektedir. Çin, Gazze'deki krizin ve uluslararası istikrarsızlığın tüm sorumluluğunu BM Güvenlik Konseyi'ne yüklediği bir "sorumluluk kaydırma" stratejisi izlemektedir. Çin, "soykırım" terimini kullanmaktan kaçınmakta ve bunun yerine Batı söylemiyle uyumlu olarak "insani krizler" terimini kullanmaktadır. Ayrıca, Amerikan hegemonyası hakkındaki resmi belgelerinde İsrail'i suçlu bir taraf veya Amerika tarafından desteklenen bir ülke olarak belirtmekten kaçınarak İsrail'i kışkırtmaktan çekinmektedir. Çin, resmi söyleminde Filistinli esirleri tamamen göz ardı ederek İsrailli "rehinelerin" "koşulsuz" serbest bırakılmasını talep etmektedir.
• "İzlenim Yaratma Politikası": Çin, olumlu bir "izlenim yaratma" politikası izlemekte ve Filistin'i destekleyen bir imaj oluşturmak için belirli anları kullanmaktadır. Örneğin, Çin, 2024'teki son BM Güvenlik Konseyi kararının ardından (Pekin Deklarasyonu) Pekin'de Filistinli grupları ağırladı. Bu, olumlu bir medya yankısı yaratsa da, genellikle ciddi diplomatik takipten yoksundur ve Çin'in İsrail ile karşı karşıya gelmeden çatışmada "canlı" kalmasına hizmet eder ve dikkati Filistin içindeki bölünme gibi iç dosyalara yöneltir. Garip bir şekilde, farklı gruplardan Filistinli liderler Çin'in Filistin'i desteklediği konusunda hemfikirdir.
• İran'a İsrail'e Karşı Destek Vermemesi: Dr. Shawamreh, Çin'in İsrail veya ABD ile doğrudan bir askeri çatışmada İran'ı desteklemeyeceğini kesin bir dille belirtmektedir. Bunun nedeni Çin'in gerçekçi hesaplamalarıdır:
o ABD ile doğrudan bir askeri çatışma, Çin'in zorlukla inşa ettiği Çin-Avrupa ve Çin-ABD ticari ilişkilerini yok edecektir.
o Çin, gücünü biriktirmeye çalışan yükselen bir devlettir ve kaynaklarını Orta Doğu'daki "yan savaşlarda" tüketmek çıkarına değildir.
o Çin, ABD'nin bölgedeki savaşlara "batmasından" fayda sağlamaktadır, çünkü bu durum ABD'nin kaynaklarını tüketir ve dikkatini Çin ile rekabetten uzaklaştırır.
Süregelen Arap Yanılsaması: Çin Neden Bir Alternatif Olarak Görülüyor?
Arapların yaklaşık %80'i, Çin'in Batı veya Amerikan sistemine bir alternatif olabileceği fikrini desteklemektedir. Dr. Shawamreh bunu tekrarlanan tarihsel bir model olarak açıklıyor: Arap halkları, yükselen güçlere her zaman egemen güçten daha iyi bir alternatif olarak bakmışlardır.
• Büyük Britanya: Yirminci yüzyılın başlarında, Britanya, Şerif Hüseyin'e Arapları Osmanlı yönetiminden kurtarma vaadinde bulunan bir söylem sundu ve bu da sonunda Britanya sömürgeciliğine yol açan olumlu bir izlenim yarattı.
• Amerika Birleşik Devletleri: Yükseliş döneminde ABD, halkların kendi kaderini tayin hakkı ve sömürgecilik karşıtlığı ilkesini destekledi, bu da Filistinlileri ve Suriyelileri Amerikan mandası talep etmeye itti.
"Hegemonya karşıtı" veya "sömürgecilik karşıtı" anlatıları benimseme şeklindeki bu model, yükselen güçlerin halkları daha iyi bir alternatif olduklarına ikna etmek için kullandıkları bir araçtır ve bu da bu halkları yükselen gücün tanıtım araçları haline getirir. Çin bugün bu modelin bir tekrarıdır; Amerikan hegemonyasına saldıran söylemi, iyi niyetli bir alternatif olduğu izlenimini yaratmayı amaçlarken, çatışmaya yönelik stratejik çıkarları değişmemektedir.
Sonuç: Sihirli Bir Gösteri Olarak Çin
Çin'in Filistin davasına yönelik dış politikası, usta bir sihirbazın gösterisine benzetilebilir. Sihirbaz, izleyicinin dikkatini ("Pekin Deklarasyonu" veya Filistinlilerin haklarına sözlü destek gibi) etkileyici, iyi niyetli ve destekleyici görünen jestler yapan bir eline çeker. Bu sırada diğer eli, gerçek çıkarlarına ve stratejik ittifaklarına (İsrail yerleşim birimlerine yapılan devasa yatırımlar ve İsrail anlatılarını benimseme gibi) hizmet etmek için perde arkasında gizlice çalışır. Gösteriden büyülenen izleyici, genellikle gösterişli performansla temelden çelişen gizli eylemleri görmekte başarısız olur.