Not: Bu makale ilk olarak 21 Ağustos 2025 tarihinde ChannelDraw sitesinde yayınlanmıştır. Platformumuzda genellikle Uygurların anavatanını “Doğu Türkistan” olarak adlandırıyoruz. Ancak orijinal makalede “Xinjiang” ifadesi geçtiği için burada da kaynağa sadık kalarak aynı şekilde kullanıyoruz.)
2025 yılında Çin’deki Uygur halkının durumu son derece vahimdir. Xinjiang bölgesinde sistematik baskılar devam etmektedir: kitlesel keyfi tutuklamalar, işkence, zorla çalıştırma, ileri teknolojik sistemlerle kapsamlı gözetim, dini ve kültürel özgürlüklerin ağır şekilde kısıtlanması. Resmi açıklamalarda “yeniden eğitim” kamplarının kapatıldığı iddia edilse de yüzbinlerce insan hâlâ “aşırılık” suçlamalarıyla hapis riski altındadır, milyonlarca kişi ise sürekli kontrol altında yaşamaktadır.
Uygurların doğum oranı son yıllarda dramatik biçimde düşmüştür ve birçok çocuk ailelerinden koparılarak kültürel asimilasyonu hedefleyen devlet kurumlarına yerleştirilmektedir. 2017’den bu yana üç yüzü aşkın yeni gözaltı tesisi belgelenmiş, yüzbinlerce çocuk anne babalarının tutuklanması veya sürgüne zorlanması nedeniyle devlete teslim edilmiştir.

Kısıtlamalar günlük hayatın ötesine geçerek hareket özgürlüğünü de kapsamaktadır: seyahat etmek isteyenler sıkı kontrollerden geçmek, teminat göstermek ve hükümeti eleştiren kişi veya kuruluşlarla teması önleyici şartları kabul etmek zorundadır. Aileler çoğu zaman otoritelerin rehineleri gibi kalmakta, muhalefet halinde misilleme tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır.
Zorla çalıştırma, “yoksulluğu azaltma” programları adı altında kontrolün temel araçlarından biri olmaya devam etmektedir. Güneş paneli üretiminden tekstile, maden çıkarımına kadar tüm sektörler bu uygulamalara bağlanmaktadır. Bazı ülkeler Xinjiang kaynaklı ürünleri sınırda engellerken, diğer pazarlar uluslararası tepkilere rağmen ithalata devam etmektedir.
Uluslararası toplum çelişkili tepkiler vermektedir. Bazı devletler ticaret kısıtlamaları ve yaptırımlar uygularken, bazıları Uygurları Çin’e iade ederek onları zulüm riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu arada büyük otel zincirleri ve yabancı şirketler Xinjiang’a yatırım yapmaya devam ederek insan hakları örgütlerinin “insanlığa karşı suç” dediği durumu normalleştirmektedir.

Bu baskının önde gelen örneklerinden biri çağdaş Uygur edebiyatının en yenilikçi seslerinden olan yazar Perhat Tursun’dur. 2018’de tutuklanıp 16 yıl hapis cezasına çarptırılan Tursun yıllarca dış dünyayla iletişimsiz bırakılmıştır. Hakkındaki suçlamalar muğlak ve siyasi niteliktedir. İngilizceye çevrilip ABD’de yayımlanan “The Backstreets” romanı, onun edebi etkisini ve sessiz kayboluşunun şiddetini daha görünür kılmıştır. 2025 itibariyle sağlığı ve akıbeti hakkında bilgiler hâlâ parçalıdır, ancak serbest bırakılması için kampanyalar devam etmektedir.

Bir diğer tanınmış mağdur aydın ekonomist ve aktivist İlham Tohti’dir. 2014’te tutuklanıp “ayrılıkçılık” suçlamasıyla müebbet hapse mahkûm edilmiştir. Tohti, Uygur toplumu ve ekonomisi üzerine çalışmalarıyla, etnik gruplar arasında birlikte yaşamı teşvik etme çabalarıyla biliniyordu. Tutuklanması uluslararası kınamalara yol açmış, onu devlet politikalarını eleştirmeye çalışan aydınlara yönelik baskının simgesi haline getirmiştir.

Çağdaş Uygur edebiyatının bir diğer merkezi ismi şair Aynur Qaram’dır. Onun eserleri hafıza, kimlik, kayıp ve direniş temalarını işleyerek gözetim ve baskı altındaki günlük hayatı belgelemiştir. Şiirleri devletin dayattığı asimilasyona karşı kültürel bir direniş niteliği taşımaktadır. 2023’te çevrim içi şiir kitapları yayımladıktan sonra kamu faaliyetlerini durdurmaya zorlanmış, güvenlik nedeniyle yer değiştirmek zorunda kalmış ama eserlerini gizlice yurt dışına aktarmaya devam etmiştir.
Qaram, şiiri kültürel direnişin bir biçimi olarak kullanır: Dizeleri keyfi tutuklamaları, çocukların ailelerinden koparılmasını ve zorla asimilasyonu hedefleyen kuralların dayatılmasını eleştirir. Geleneksel Uygur yaşamına ait imgeler ve sembollerle zenginleştirilmiş bir dil aracılığıyla yazdığı eserleri, topluluğunun kültürü ve tarihiyle bağını korur ve devletin kısıtlamalarına meydan okur.

Şairin kendisi de yetkililer tarafından tekrarlanan tehditlere ve baskılara maruz kalmıştır. 2023’te çevrimiçi olarak birkaç şiir kitabı yayımladıktan sonra, kamuya açık faaliyetlerini durdurmak ve güvensiz koşullar altında başka bir yere taşınmak zorunda kalmıştır. Ancak buna rağmen yazmaya ve eserlerini güvenilir bağlantılar aracılığıyla yurtdışına ulaştırmaya devam etmektedir. Şiirlerinin birçok dile çevrilmesi, uluslararası alanda yayılmasını sağlamış ve Xinjiang’daki durumun küresel ölçekte fark edilmesine katkıda bulunmuştur.
Aynur Qaram, Perhat Tursun ve İlham Tohti ile birlikte, Uygur kültürel direnişinin bir sembolünü temsil etmektedir: Şiirsel ve entelektüel ifadeleriyle, saldırı altındaki bir topluluğun kimliğini korumakta; sanatın ve eleştirel düşüncenin, aşırı baskı koşullarında hafızayı ve onuru korumanın temel araçları haline gelebileceğini göstermektedir.
Sonuç olarak, 2025’te Uygurların yaşamı baskı, zorla asimilasyon ve ekonomik sömürüyle şekillenmeye devam etmektedir. Değişim ihtimali hâlâ uzak görünmektedir. Ancak yazarların, şairlerin ve aydınların sesleri, bir halkın gücünü ve direncini dünyaya tanıklık ettirmektedir.