Alihan Töre’ye Sovyet Rus Komplosu: Doğu Türkistan’da Bağımsızlık Umudunun Sönüşü

Yücel Tanay

15-09-2025

Tarihte bazı anlar vardır ki, bir milletin kaderini tek bir karar, tek bir gece ya da tek bir telgraf belirler. 1946 yılı, Doğu Türkistan için işte tam da böyle bir dönüm noktasıdır. O yıl yaşananlar, sadece bir liderin sürgün edilmesi değil, aynı zamanda bir bağımsızlık hayalinin toprağa gömülmesi anlamına geliyordu.

Bu sürecin merkezinde iki isim vardı: Alihan Töre Saguni ve Saidulla Sayfullaev.

Alihan Töre, Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin kararlı ve tavizsiz lideriydi. Onun temel şartı açıktı: “Çin ile müzakere yalnızca bağımsızlık tanınırsa yapılır.” Aksi halde mücadele silahla devam edecekti. Ancak Sovyetler Birliği’nin planı farklıydı.

Onlar, bölgedeki dengeleri kontrol etmek, Doğu Türkistan’ı tamamen Çin’e teslim etmeden önce kendi çıkarlarına uygun bir geçiş süreci oluşturmak istiyorlardı.

Bir Mektubun Hikâyesi

Saidulla Sayfullaev’in anılarında anlattığı bir olay, o dönemin karanlık perde arkasını açığa çıkarıyor.

Gulca’da bir evde, dönemin önde gelen isimleri gizlice toplanır. Toplantıya katılanlar arasında Tursun Tayir, Mahmud Parmash, Rafik Bayçurin, Hoşur Batır, Aşir Vahidi ve diğer önemli şahsiyetler vardır.

Gündem tek bir kişidir: Alihan Töre.

Toplantıda öfkeyle konuşan Geni Batır, “Onu hemen görevden almalı, hükümet binasından kovmalıyız!” diye haykırır.

Saidulla Sayfullaev ise daha sinsi bir plan önerir: “Onu halkın isteğiyle görevden alalım. Bunun için bir açık mektup yazalım.”

Gece yarısı hazırlanan mektup, ertesi sabah hükümetin resmi evraklarının arasına gizlice yerleştirilir. Mektupta şu satırlar vardır:

 “Alihan Töre’ye Açık Mektup:

Halk adına istifanızı talep ediyoruz!”

Bu mektup, halkın gerçek iradesi değil, Sovyetlerin yönlendirdiği bir siyasi oyun, bir algı operasyonudur. Amaç, Alihan Töre’nin halk nezdinde itibarını sarsmak, onun yalnızlaştırıldığını göstermekti.

General Kozlov’un Rolü

Olayı daha da ilginç kılan detay, Sovyet generali Kozlov’un tavrıdır.

Alihan Töre mektubu görünce şaşkına döner ve Kozlov’a danışmaya gider. General, “Bunlar aptalların işi, önemsemeyin,” diyerek onu sakinleştirir.

Ancak birkaç hafta sonra aynı Kozlov, bu kez bizzat Alihan Töre’yi Sovyetler Birliği’ne götüren kişi olacaktır.

17 Haziran 1946’da Alihan Töre ve yakınındaki bazı isimler —Ahmet Hacı, Rehimjan, Hüseyin Kari ve diğerleri— gizlice sınırdan geçirilerek Sovyet topraklarına götürülür. Bu süre boyunca Sovyetler, halkın tepkisini ölçmek için Alihan Töre’yi Panfilov bölgesinde birkaç gün bekletir. Fakat beklenen büyük bir isyan olmaz, çünkü halk çoktan yönlendirilmiş ve sessizleştirilmiştir.

Sovyetlerin İki Silahı: Gençlik Teşkilatı ve Devrimci Parti

Alihan Töre’nin tasfiyesinde Sovyetler yalnızca askeri değil, siyasi bir strateji de uygular.

İki örgüt bu stratejinin bel kemiğini oluşturur:

1. Devrimci Gençlik Teşkilatı (İnkilapçı Gençler Örgütü)

Başkanı: Saidulla Sayfullaev

Görevi: Gençler arasında propaganda yaparak Alihan Töre’ye karşı muhalefeti örgütlemek.

2. Halk Devrimci Partisi

Kurucusu: Abdullah Abbasov (Mayıs 1946’da kurulmuştur)

Görevi: Sovyet yanlısı bir siyasi alternatif oluşturmak.

Bu örgütler, doğrudan Alihan Töre’ye saldırmazlar. Bunun yerine halkın zihninde şüphe tohumları eker, imzasız bildiriler dağıtır, “halk adına” konuşarak onun meşruiyetini sorgulatırlar. Bu sessiz savaş, Alihan Töre’nin arkasındaki desteği kırmada etkili olur.

Bağımsızlık Hayalinin Çöküşü

Alihan Töre’nin sürgüne gönderilmesi, Doğu Türkistan Cumhuriyeti için bir dönüm noktasıdır.

Onun yerine gelen yeni liderler Sovyetlerin yönlendirdiği bir çizgi izler. Böylece Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesi, Çin ve Sovyetler arasında bir pazarlık konusu haline gelir.

En acı olanı ise şudur: Alihan Töre’nin aniden ortadan kaybolması, halk arasında büyük bir isyan yaratmaz. Çünkü insanlar artık “Alihan Töre’nin halkın lideri değil, bir sorun kaynağı” olduğuna inandırılmıştır.

Tarih Tekerrür Eder mi?

Bu olay bize bir gerçeği hatırlatıyor: Bir milletin bağımsızlık mücadelesi yalnızca dış düşmanlarla değil, içteki bölünmelerle de kaybedilebilir.

Alihan Töre, tavizsiz bir bağımsızlık lideriydi. Ancak Sovyetler, halkın ruhuna sessizce müdahale ederek onun etrafındaki desteği yok etti.

Bugün Doğu Türkistan hâlâ özgürlüğüne kavuşamadıysa, bunun temel nedenlerinden biri de o yıllarda yaşanan bu sinsi siyasi oyunlardır.

Tarih, bize sadece kahramanları değil, ihanetin ve entrikanın nasıl bir ülkenin kaderini değiştirdiğini de öğretir.

Son söz:

Alihan Töre’nin hikâyesi, bir liderin değil, bir milletin hikâyesidir.

Ve bu hikâyeden çıkarılacak ders, bağımsızlık yolunda en büyük tehlikenin bazen dışarıdan değil, içeriden geldiğidir.

Kaynaklar:

1. Абдурууп Махсум. Воспоминания о Восточно-Туркестанской Республике (1944-1949), Ürümçi, 1995.

2. Ашир Вахиди. Кураш (Мемуары о борьбе Восточного Туркестана), Almatı,1998.

3. Linda Benson, The Ili Rebellion: The Moslem Challenge to Chinese Authority in Xinjiang, 1944-1949, M.E. Sharpe, 1990.