Turkistan Times, İstanbul - 25 Eylül 2025: Son zamanlarda, Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Xi Jinping'in Doğu Türkistan'a yaptığı ziyaret, Pekin hükümetinin dünya kamuoyunun şiddetli kınamalarına ve uluslararası yaptırımlara aldırış etmeden, bu bölgeye yönelik baskı politikasını kararlılıkla sürdüreceğinin açık bir ifadesi oldu. Bu ziyaret, sözde "Sincan Uygur Özerk Bölgesi"nin kuruluşunun 70. yıldönümü etkinliklerine denk gelerek, "özerklik" kelimesinin ne kadar ironik olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Çin devlet medyası, Xi Jinping'in "halk tarafından coşkuyla karşılandığını", Uygur gençlerinin dans edip çiçekler sunduğu görüntüleri geniş çapta propaganda etti. Ancak, bu sahnelenmiş tiyatronun perde arkasında, dünyanın en yoğun gözetim altında tutulan, her cadde ve mahallesinde silahlı polislerin devriye gezdiği, insanların kalplerinde sonsuz bir korkunun hüküm sürdüğü karanlık bir gerçeklik gizlidir. Bu ziyaret, "ekonomik kalkınma", "toplumsal istikrar" ve "etnik birlik" gibi çekici sloganlarla sarmalanmış olsa da, özünde bir milleti kültürel olarak yok etme, vatanını sömürgeleştirme ve kaynaklarını yağmalama amacını taşıyan hain bir planın önemli bir parçasıdır. Bu makalede, söz konusu ziyaretin siyasi sahnesi, "ekonomik kalkınma" sahte anlatısının özü ve bu maske altında yürütülen sistematik insan hakları ihlalleri ve soykırım politikaları derinlemesine ve çok katmanlı bir şekilde analiz edilecektir.
- Siyasi Sahne: "İstikrar" Adı Altında İdeolojik Temizlik
Xi Jinping'in ziyareti basit bir teftiş veya anma faaliyeti değil, 2017'den bu yana yürütülen geniş çaplı baskı hareketinin "başarılarını" pekiştirmek ve bir sonraki adımın politikalarına yön vermek amacıyla atılmış stratejik bir adımdır. Xi, ziyareti sırasında "toplumsal istikrarı kararlılıkla koruma"yı defalarca vurguladı. "İstikrar" kelimesi, Komünist Parti'nin lügatinde her türlü farklı düşünceyi, dini inancı, milli bilinci ve kültürel kimliği bastırmak anlamına gelir. Yerel yetkililere "teröre karşı mücadelenin halk savunma hattını sağlam bir şekilde kurma" ve "kadroları ve her milletten halkı doğru devlet görüşü, tarih görüşü, millet görüşü, kültür görüşü ve din görüşünü benimsemeye yönlendirme" talimatı verdi.
Bu talimatların gerçek anlamını derinlemesine anlamak gerekir. "Doğru görüşü" benimsetmek, Uygurların kendi tarihlerine, kültürlerine ve kimliklerine olan anlayışlarını tamamen inkâr edip, yerine Komünist Parti tarafından yazılan sahte tarihi ve "Çin Ulusu Ortak Topluluğu" ideolojisini aşılamak demektir. Bu, bir milletin tarihi hafızasını yok edip, onu manevi olarak silahsızlandırmakla eşdeğerdir. Xi Jinping'in bu sözleri, bölgedeki ideolojik temizliğin daha da derinleşeceğinden, eğitim, kültür ve günlük yaşamın her alanında Komünist Parti'nin kontrolünün daha da güçleneceğinden haber vermektedir. Bu ziyaret, aslında Pekin'in Doğu Türkistan'ı kalıcı olarak sömürgeleştirme ve Uygurları bir millet olarak yok etme niyetinin hem iç hem de dış dünyaya kararlılıkla ilanıdır.
- "Ekonomik Kalkınma" Anlatısını Parçalamak: Sömürgeci Ekonomi ve Modern Kölelik
Çin hükümetinin propagandasınd,a Doğu Türkistan'daki tüm sorunların kökeni "yoksulluk"a dayandırılır ve "ekonomik kalkınma" tüm dertlere deva olacak sihirli bir reçete olarak sunulur. Xi Jinping, bu ziyaretinde de "rekabet gücüne sahip sanayi kümeleri geliştirme"yi vurguladı. Ancak bu "kalkınma"nın gerçek faydalanıcısı kim? Özü ne?
Birincisi, bu tipik bir sömürgeci ekonomi modelidir. Doğu Türkistan'ın zengin petrol, doğal gaz, kömür, altın, pamuk ve küresel güneş paneli üretiminin kilit hammaddesi olan polisilikon gibi stratejik kaynakları, Çin'in iç eyaletlerinin sanayi makinesini hareket ettiren can damarı haline geldi. "Batı-Doğu Gaz Boru Hattı" gibi devasa projeler, bölge kaynaklarını sistematik olarak sömürmek ve Çin'in doğu kıyısındaki sanayi şehirlerine taşımak için tasarlanmıştır. Bu süreçte yerel Uygur halkı, bu kaynakların gelirinden bir damla bile faydalanamadığı gibi, kaynak çıkarımının yol açtığı çevre kirliliği ve ekolojik tahribatın doğrudan darbesine maruz kalmaktadır. Bu, yerel halkı kendi vatanlarının zenginliklerinden mahrum bırakarak ve onları yoksullaştırarak kontrol etmeyi amaçlayan "iç sömürgeciliğin" canlı bir ifadesidir.
İkincisi, bu "yoksulluktan kurtarma" adı altında modern bir kölelik sistemidir. Uluslararası araştırma kuruluşlarının raporlarına göre, Çin hükümeti "fazla işgücünü transfer etme" ve "yoksullara yardım etme" adı altında yüz binlerce, hatta milyonlarca Uygur'u kendi yurtlarından, geleneksel tarım ve hayvancılık hayatlarından zorla ayırarak, bölge içindeki veya Çin'in iç eyaletlerindeki tekstil, giyim ve yüksek teknoloji sanayi fabrikalarında zorla çalıştırmaktadır. Bu "işçilerin" iş seçme özgürlüğü yoktur; yarı askeri bir yönetim altında çalışırlar, günlük yaşamları ve düşünceleri sıkı bir şekilde denetlenir, ücretleri son derece düşüktür. Bu, esasen devlet tarafından organize edilen, sanayi zincirine entegre edilmiş modern bir kölelik sistemidir ve Batı'daki birçok ünlü markanın da bu suç zincirine doğrudan veya dolaylı olarak karıştığı ortaya çıkmıştır. Xi Jinping'in "sanayiyi geliştirme" çağrısı, bu kölelik sistemini daha da genişletme ve normalleştirme girişimidir.
Üçüncüsü, bu kalkınma Uygurları dışlamaktadır. Bölgeye yapılan yatırımların ve kurulan işletmelerin çoğu devlete ait işletmeler veya Han Çinlisi göçmenlerin mülkiyetindedir. Uygur girişimciler sistematik ayrımcılığa uğrar, kredi alma, pazara girme gibi konularda birçok engelle karşılaşırlar. Yüksek maaşlı, teknik ve yönetim pozisyonlarına çoğunlukla Han Çinlileri yerleşir. Bu tür bir ekonomik politika, Uygurları kendi vatanlarında ikinci sınıf vatandaş haline getirerek, onların ekonomik olarak Han göçmenlerine ve devlete bağımlı olmalarını güçlendirir. Bu, ekonomik araçlarla siyasi kontrolü gerçekleştirmenin tipik bir örneğidir.
- Soykırımın Çok Katmanlı İfadeleri: Fiziksel, Biyolojik ve Kültürel Yok Etme
- Ekonomik kalkınma perdesi altında yürütülen, bir milleti tamamen yok etmeyi amaçlayan, çok katmanlı ve sistematik bir soykırım hareketidir. Bu, aşağıdaki birkaç yönden görülebilir:
- Fiziksel Yok Etme:Kamplar, hapishaneler ve zorla kaybetmeler. Çin hükümeti, "yeniden eğitim" adı altında toplama kampları ağı kurarak milyonlarca masum Uygur'u hapsetti. Bu kamplarda ideolojik beyin yıkama, sistematik işkence, cinsel şiddet, bilinmeyen ilaçların zorla enjekte edilmesi ve zorla çalıştırma gibi insanlığa karşı suçlar yaygın olarak işlendi. Birçok kişi kamplarda hayatını kaybetti veya ruhsal ve fiziksel olarak ağır yaralanmış şekilde ailelerine geri gönderildi. Kampların yanı sıra, yüz binlerce kişi uzun süreli hapis cezalarına çarptırıldı, birçok aydın, sanatçı ve din adamı zorla kaybedildi.
- Biyolojik Yok Etme:Zorla kısırlaştırma ve nüfus yapısını değiştirme. Uluslararası bağımsız araştırmacıların raporları, Çin hükümetinin Uygur kadınlarına yönelik geniş çaplı zorla doğum kontrolü, kürtaj ve kısırlaştırma operasyonları yürüttüğünü kanıtladı. Aynı zamanda hükümet, Han Çinlisi göçmenlerin bu bölgeye yerleşmesini ve çok çocuk sahibi olmasını teşvik eden politikalar uyguladı. Bunun doğrudan bir sonucu olarak, Uygurların çoğunlukta olduğu bölgelerde doğum oranı önemli ölçüde düştü. Bu, Birleşmiş Milletler'in "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi"nde açıkça belirtilen "bir grubun içinde doğumları engellemeye yönelik tedbirler alma" suçuna tamamen uymaktadır ve Uygur milletinin nüfus yapısını kasıtlı olarak değiştirerek onları kendi vatanlarında azınlık haline getirmeyi amaçlamaktadır.
- Kültürel Yok Etme:Dil, din ve kimliği kökünden sökme. Bu soykırımın en hain ve uzun vadeli etkiye sahip kısmı kültür alanında yürütülmektedir.
- Dilin Yok Edilmesi:Eğitim sisteminde Uygur dili tamamen yasaklandı ve anaokulundan üniversiteye kadar tüm dersler Çince yapılmaya başlandı. Bu, yeni bir nesil Uygur'u kendi ana dilinden, edebiyatından ve tarihinden mahrum bırakarak onları milli köklerinden koparmayı amaçlamaktadır.
- Dinin Yok Edilmesi:Binlerce cami ve dini yapı yıkıldı veya başka amaçlarla kullanıma açıldı. Kur'an-ı Kerim ve diğer dini eserler yakıldı. Sakal bırakma, namaz kılma, oruç tutma gibi normal dini faaliyetler "dini aşırılık" olarak kabul edilip ağır cezalara çarptırıldı.
- Ailenin Parçalanması:Yüz binlerce Uygur çocuğu, ebeveynleri kamplara veya hapishanelere götürüldüğü için devlet tarafından yönetilen yatılı okullara ve yetimhanelere zorla yerleştirildi. Bu çocuklar kendi ailelerinden ve kültürel ortamlarından tamamen koparılarak, küçük yaştan itibaren Komünist Parti'ye sadık olarak eğitilip Han kültürü içinde asimile edilmektedir. Bu, bir milletin geleceği olan çocukları çalarak onun istikbalini yok etmekle eşdeğerdir.
- Sonuç: Yalanlara Karşı Hakikat ve Sorumluluk
Xi Jinping'in Doğu Türkistan ziyareti, Çin hükümetinin bu bölgede yürüttüğü soykırım politikasının bir parçasıdır ve onun "ekonomik kalkınma" ve "istikrar" hakkındaki sözleri, bu suçları gizlemek için kullanılan bir yalan perdesinden başka bir şey değildir. Uygur İnsan Hakları Projesi'nin (UHRP) Çin'in beyaz kitabını "Uygur halkının 70 yıllık baskı tarihini aklamak için uydurulmuş anlamsız bir safsata" olarak eleştirdiği gibi, Pekin hükümeti tarihi çarpıtarak ve gerçeği değiştirerek kendi suçlarını örtbas etmeye çalışmaktadır.
Doğu Türkistan meselesinin kökeni ekonomide değil, siyasi, etnik ve kültürel zulümdedir. Bu sorunu çözmenin tek yolu ekonomik yardım sağlamak değil, Çin hükümetini bu soykırımı derhal durdurmaya; tüm toplama kamplarını ve hapishaneleri kapatıp masum insanları serbest bırakmaya; ve Uygur halkının kendi kaderini tayin hakkı da dahil olmak üzere tüm temel haklarını iade etmeye zorlamaktır. Uluslararası toplum, özellikle demokratik ülkeler ve İslam dünyası artık sessiz kalmamalı, ekonomik çıkarlar uğruna bu zulme göz yummamalı, Çin'e karşı daha sert ve somut yaptırımlar uygulayarak bu 21. yüzyılın en büyük insanlık trajedisinin sona ermesi için kendi tarihi sorumluluğunu yerine getirmelidir.