Çin Komünist Partisi’nin Dine Karşı Savaş İlanı: Xi Jinping’in Konuşmasındaki Gizli Sinyaller

Uygur Araştırma Enstitüsü

30 Eylül 2025

30 Eylül 2025’te Çin hükümetinin resmi sesi olan “Xinjiang Gazetesi“, birinci sayfasında “Xi Jinping, ÇKP Merkez Komitesi Siyasi Bürosu’nun 22. Kolektif Eğitim Toplantısında Vurguladı: Ülkemizdeki Dinin Çinlileştirilmesini Sistematik Olarak İlerletmeli ve Dini Sosyalist Toplumla Uyum Sağlamaya Aktif Bir Şekilde Yönlendirmeliyiz” başlıklı bir haber yayımladı. Bu haberin her bir harfi, her bir kelimesi bir Doğu Türkistanlı için sıradan bir mesaj değil, aksine milli varoluşa ve dini inanca yönelik sistematik saldırının yeni bir aşamaya geçtiğine işaret eden soğuk bir gerçekliktir.

30 Eylül 2025 tarihli bu haber, yüzeysel bakıldığında Çin Komünist Partisi’nin üst düzey liderlerinin sıradan bir eğitim faaliyeti hakkındaki bir rapor gibi görünse de, bu satırların arasına partinin dinimizi, kimliğimizi ve kültürümüzü yok etmek için hazırladığı alçakça planın en yeni versiyonu gizlenmiştir. Bu, basit bir haber gibi görünse de, aslında bir siyasi bildiri, bir kültürel soykırımın yol haritasıdır. Haberin özünü oluşturan “dinin Çinlileştirilmesi” ifadesi, dinin yerel kültürle bütünleşmesini değil, onu komünist ideolojiye tamamen boyun eğdirmeyi ve ruhunu Çin kültürüyle değiştirmeyi amaçlamaktadır. “Dini sosyalist toplumla uyum sağlamaya aktif bir şekilde yönlendirme” sözü ise, “zorlama”, “kontrol etme” ve “cezalandırma” gibi şiddet araçlarının siyasi maskesidir.

Bu siyasi amaca ulaşmak için Xi Jinping, konuşmasında bir milletin manevi dünyasını yeniden inşa etmenin somut araçlarını ortaya koymaktadır. Onun talep ettiği “doğru devlet, tarih, millet, kültür ve din görüşü”nü yerleştirmek ve “beş kimlik bilinci”ni güçlendirmek, bu “beş kimlik bilinci” ise “Çin büyük anavatana bağlılık, Çin milletine bağlılık, Çin kültürüne bağlılık, Çin Komünist Partisi’ne bağlılık ve Çin’e özgü sosyalizme bağlılık” olarak 2015’te ÇKP tarafından ortaya koymuştu. “beş kimlik bilinci”, aslında Doğu Türkistanlıların kolektif hafızasına ve kimlik bilincine yönelik doğrudan bir saldırı ve asimilasyon girişimidir. Bunun anlamı, Doğu Türkistan’ın hür olma geleneği tarihini inkâr edip onu “tarihten beri Çin’in bir parçası” olarak kabul etmeye; bağımsız bir Türk milleti olduğumuzu unutup kendimizi Çinli merkezli “Zhonghua milleti” (Çin ulusu) olarak adlandırılan yapay kavramın bir parçası olarak görmeye ve İslam dinini Allah’ın vahyi olarak değil, partinin izin verdiği sınırlı alan içindeki bir “kültür olgusu” olarak anlamaya zorlamaktır.

Bu ideolojik saldırı, kültürel köklerini kazıyıp atma hareketiyle bir bütün haline getirilmiştir. Konuşmada özellikle vurgulanan “dinin Çin topraklarında kök salması ve Çin kültürüyle beslenmesi/bütünleşmesi” talebi, İslam dininin Doğu Türkistan’daki bin yıllık şanlı tarihini ve onun Türk-İslam medeniyetiyle olan organik bağını koparıp atmayı hedeflemektedir. Camilerin kubbe ve minarelerini yıkıp yerlerine Çin tapınaklarına benzer çatılar inşa etmek, dini mekânlara kırmızı bayraklar asıp milli marşı okutmak, imamları Kur’an ayetleriyle birlikte Xi Jinping’in sözlerini ezberlemeye zorlamak gibi eylemlerin “teorik temeli” tam da bu cümledir. Bu durum, Doğu Türkistanlıları Allah ile ÇKP arasında bir tercih etmesine zorlamaktadır.

Bu zulmü hayata geçirmek için Çin yönetimi ikiyüzlü bir taktik kullanmaktadır. Anayasa’nın 36. Maddesi’nde şöyle denilmektedir: “Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşları din ve inanç özgürlüğüne sahiptir.” “Hiçbir devlet organı, toplumsal kuruluş veya birey, vatandaşları bir dine inanmaya veya inanmamaya zorlayamaz; dine inanan veya inanmayan vatandaşlara karşı ayrımcılık yapamaz.” “Devlet, normal dini faaliyetleri koruma altına alır.” Aynı maddede şu da belirtilmektedir: “Hiç kimse dini, toplumsal düzeni bozmak, vatandaşların fiziksel sağlığına zarar vermek veya devletin eğitim sistemini engellemek için kullanamaz.” ve “Dini kurumlar ve dini işler, yabancı güçlerin tahakkümüne tabi değildir.” Neticede söz konusu 36. maddede, sonraki cümlenin bir öncekini geçersiz kıldığı çelişkili ifade biçimi, ÇKP’nin din ve inanç konusundaki ikiyüzlülüğünü gözler önüne sermektedir.

Bir yandan, “dini alanın kendi kendini reforme etmesini teşvik etme” bahanesiyle, partinin kontrolündeki kukla din adamları aracılığıyla dini içeriden çürütmeye çalışmaktadır. Bu yolla, yapılan değişiklikleri “dini cemaatin kendi iradesi” gibi göstererek halkı aldatmayı amaçlamaktadır. Diğer yandan, “dini işleri kanuna göre yönetme” sloganı altında, kanunu zulmün bir aracına dönüştürmektedir. Sakal bırakmak, namaz kılmak, oruç tutmak gibi normal dini faaliyetleri “aşırılık” ve “yasa dışılık” olarak tanımlayarak kendi soykırım eylemlerine yasal bir kılıf giydirmektedir.

Özetle, Xi Jinping’in bu konuşması yeni bir politika ortaya koymamaktadır. Aksine, OHCHR’nin 31 Ağustos 2022 tarihinde yayımladığı raporunda olduğu gibi, yıllardır Doğu Türkistan’da sistematik olarak yürütülen kültürel soykırımı tüm Çin geneline yayma, onu teorik olarak “mükemmelleştirme” ve derinleştirme girişimidir. Bu haberin 2025 yılında Doğu Türkistan’ın yerel bir gazetesinde yayımlanması, bu zulmün gelecekte daha da sertleşeceğine, daha ince ayrıntılara kadar nüfuz edeceğine işaret etmektedir. Yine de, bir milletin binlerce yıldır kalbine yerleşmiş inancını hiçbir siyasi güç, kâğıt üzerindeki nutuklarla veya şiddet araçlarıyla yok edememiştir ve edemeyecektir. Bu hareket, Çin yönetiminin gücünün değil, aksine zayıflığının ve korkusunun bir ifadesinden başka bir şey değildir.

Kaynak: Uygur Araştırma Enstitüsü