Çin’in kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi, adı “özerk” olsa da, Uygur Türkleri için artık bir büyük açık hava hapishanesine dönüşmüş durumda.
Semire Yılmaz
10.10.2025 - Asi Gazetesi
Milyonlarca Uygur Türkü, “yeniden eğitim kampı” adı verilen merkezlerde zorla tutuluyor, kültürlerinden ve inançlarından koparılmak isteniyor.
Uluslararası Af Örgütü ve Birleşmiş Milletler raporlarında, bu kamplarda yaşananlar “insanlık suçu” olarak tanımlanıyor.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği raporuna göre:
“Uygurlar, sistematik biçimde dinî ve etnik kimliklerinden arındırılmakta; zorla çalıştırılmakta, ailelerinden ayrılmakta ve sürekli gözetim altında yaşamaktadır.”

İnanç Yasak, Dil Yasak, Kimlik Yasak
Uygurlar için ezan sesinin kısılması, Kur’an kurslarının kapatılması, Türkçe kökenli Uygurca kelimelerin yasaklanması artık sıradanlaşmış bir gerçeklik.
Bir zamanlar camilerin yükseldiği Kaşgar sokaklarında şimdi kameralar ve güvenlik kuleleri var.
Her evde QR kodlu kimlik sistemiyle her hareket, her dua izleniyor.
Bir Uygur öğretmen şöyle anlatıyor:
“Biz çocuklarımıza tarih öğretmek istiyoruz ama okullarda kendi geçmişimizi anlatmamız bile suç sayılıyor.”
Türkiye: Binlerce Kilometre Uzakta, Ama Aynı Kalp Atışıyla
Bugün Türkiye, Doğu Türkistan’dan kaçıp gelen binlerce Uygur Türkü için ikinci bir vatan.
İstanbul Zeytinburnu’nda, Kayseri’de, Ankara’da açılan küçük lokantalar, kültür dernekleri ve Kur’an kursları, “kaybedilen anavatanın” hatırasını yaşatıyor.