13 Ekim 2025
Bu makale, Çin Halk Cumhuriyeti hükümetinin, ülke sınırları dışında yaşayan Uygur diasporasına yönelik sistematik ve çok katmanlı baskı politikalarını (sınır aşan baskı) kapsamlı bir şekilde analiz etmektedir. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Freedom House, Sheffield Üniversitesi ve çeşitli uluslararası medya kuruluşları tarafından yayımlanan güncel raporlar ve analizler temel alınarak hazırlanan bu çalışma, Pekin’in kullandığı taktiklerin çeşitliliğini, bu taktiklerin demokrasi, ifade özgürlüğü ve uluslararası hukuk normları üzerindeki aşındırıcı etkilerini ve hedef alınan bireyler ile topluluklar üzerindeki yıkıcı psikolojik sonuçlarını derinlemesine incelemektedir. Makale, Fransa’da yaşayan tanınmış Uygur akademisyen, Avrupa Uygur Enstitüsü başkanı Dilnur Reyhan’ın maruz kaldığı hukuki taciz vakasını bir örnek olay olarak merkeze alarak, Çin’in Batı demokrasilerinin kalbinde dahi nasıl etkili bir sindirme operasyonu yürütebildiğini gözler önüne sermektedir. Çalışmanın temel amacı, Çin’in sınır ötesi baskısını sadece bir insan hakları ihlali olarak değil, aynı zamanda evrensel demokratik değerlere ve ev sahibi ülkelerin egemenliğine yönelik doğrudan bir tehdit olarak konumlandırarak, uluslararası toplumun bu küresel soruna karşı daha etkili ve koordineli bir yanıt geliştirmesi gerektiği tezini savunmaktır.
Sorunun Küresel Boyutu ve Analitik Çerçeve
Yirmi birinci yüzyılın uluslararası ilişkiler dinamiği, otoriter rejimlerin kendi coğrafi sınırlarını aşan bir kontrol ve baskı mekanizması kurma çabalarına giderek daha fazla tanıklık etmektedir. Bu olgunun en sistematik ve acımasız uygulayıcılarından biri, şüphesiz Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Pekin yönetimi, özellikle Doğu Türkistan’de (Çin’in tabiriyle Sincan Uygur Özerk Bölgesinde) yürüttüğü ve birçok ülke ile uluslararası kuruluş tarafından “soykırım” ve “insanlığa karşı suç” olarak nitelendirilen baskı politikalarını [1, 2], ülke dışına kaçarak can güvenliğini sağlamaya çalışan Uygurlara karşı da amansızca sürdürmektedir. “Çin’in uzun kolu” olarak tabir edilen bu sınır ötesi baskı mekanizması [3, 4], dijital gözetimden aile üyelerinin rehin alınmasına, diplomatik tacizden ev sahibi ülkelerin hukuk sistemlerinin kötüye kullanılmasına kadar uzanan geniş ve karmaşık bir stratejiler bütününü içermektedir. Bu makale, söz konusu mekanizmanın işleyişini, yarattığı tehditleri ve uluslararası toplumun bu tehdit karşısındaki duruşunu, sunulan kaynaklar ışığında eleştirel bir perspektifle değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Analizimiz, meselenin sadece Çin’in bir “iç meselesi” olmadığını, aksine küresel barışı, demokratik ilkeleri ve hukukun üstünlüğünü temelden sarsan bir meydan okuma olduğunu ortaya koyacaktır.
Baskının Kaynağı – Doğu Türkistan’daki Sistematik Zulüm ve Kültürel Soykırım
Çin’in sınır ötesi baskı politikalarını doğru bir zeminde analiz edebilmek için öncelikle bu politikaların kaynağına, yani Doğu Türkistan’daki duruma odaklanmak elzemdir. Pekin yönetimi, “terörle mücadele,” “radikalleşmeyi önleme” ve “yoksulluğu ortadan kaldırma” gibi bahanelerin arkasına sığınarak, Uygurlar ve diğer Türki Müslüman halklara karşı benzeri görülmemiş bir asimilasyon ve imha politikası uygulamaktadır [5]. Uluslararası Güvenlik Konseyi (CFR) ve Birleşik Krallık hükümeti gibi çeşitli kaynakların belgelediği üzere, bu politikalar şu temel unsurları içermektedir:
- Toplama Kampları: Bir milyondan fazla Uygur’un keyfi olarak “yeniden eğitim” adı verilen toplama kamplarında tutulduğu tahmin edilmektedir. Bu kamplarda insanlar siyasi beyin yıkamaya, işkenceye, zorla kısırlaştırmaya ve sistematik cinsel istismara maruz kalmaktadır [6, 7].
- Yoğun Gözetim: Doğu Türkistan, dünyanın en gelişmiş gözetim teknolojilerinin kullanıldığı bir açık hava hapishanesine dönüştürülmüştür. Yüz tanıma sistemleri, DNA toplamaları, her köşe başına yerleştirilen kameralar ve hanelere yerleştirilen Çinli “akrabalar” aracılığıyla insanların her adımı izlenmektedir [2].
- Zorla Çalıştırma ve İnsan Ticareti: Kamplardan salıverilen veya doğrudan hedef alınan yüz binlerce Uygur, Çin’in iç bölgelerindeki fabrikalarda küresel markalar için zorla çalıştırılmaktadır. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2025 İnsan Ticareti Raporu gibi belgeler, bu durumu modern kölelik olarak tanımlamakta ve devlet destekli bir insan ticareti şebekesine işaret etmektedir [8].
- Kültürel ve Dini Baskı: Camilerin yıkılması, dini ibadetlerin yasaklanması, Uygur dilinin eğitimden ve kamusal alandan dışlanması, mezarlıkların tahrip edilmesi gibi uygulamalarla Uygur kimliğinin temelleri yok edilmeye çalışılmaktadır [7]. Pasaportlara el konulması ve seyahat özgürlüğünün tamamen kısıtlanması ise bölge halkını dış dünyadan tamamen izole etmektedir [9].
Bu sistematik zulüm, diasporadaki Uygurların neden aktivizme yöneldiğini ve Pekin’in neden onları susturmak için bu kadar ileri gittiğini anlamak için hayati bir başlangıç noktasıdır. Aileleri ve sevdikleri bu cehennemin içinde olan her bir Uygur, potansiyel bir tanık ve Çin’in uluslararası imajını sarsabilecek bir aktördür. Dolayısıyla Pekin için Doğu Türkistan’daki baskı ile sınır ötesindeki baskı, aynı madalyonun iki yüzüdür.
Sınır Aşan Baskının Kavramsal Çerçevesi ve Çin’in Rolü
Freedom House’un on yıllık verileri kapsayan kapsamlı araştırması, sınır aşan baskıyı, “hükümetlerin kendi toprakları dışındaki muhalifleri ve sürgünleri susturmak için kullandığı bir dizi fiziksel ve dijital taktik” olarak tanımlamaktadır [10]. Bu taktikler, suikast ve kaçırmadan dijital taciz ve aile üyelerini rehin tutmaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Araştırma, Çin’in bu alanda dünyanın en üretken ve sofistike aktörü olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Sheffield Üniversitesi’nde yapılan akademik bir çalışma ise Çin’in Uygur diasporasına yönelik baskısını, “Seni kendinden daha iyi tanıyoruz” [11] mottosuyla özetlenebilecek, son derece kişiselleştirilmiş ve psikolojik bir savaş olarak nitelendirir.
Çin’in sınır ötesi baskı stratejisi, diğer otoriter rejimlerden birkaç temel noktada ayrışır:
- Kapsam ve Ölçek: Çin, sadece önde gelen aktivistleri değil, sıradan diaspora üyelerini, öğrencileri, iş insanlarını, hatta Çin rejimine karşı hiçbir faaliyette bulunmamış kişileri dahi hedef almaktadır. Amaç, topyekûn bir korku iklimi yaratarak potansiyel her türlü muhalefeti daha doğmadan boğmaktır [10].
- Teknolojinin Kullanımı: Pekin, WeChat gibi platformlar üzerinden yürüttüğü dijital gözetim, siber saldırılar, dezenformasyon kampanyaları ve diaspora üyelerinin iletişim ağlarına sızma gibi yöntemlerle teknolojiyi bir baskı aracı olarak kullanmada öncüdür.
- Devletin Bütüncül Yaklaşımı: Bu operasyonlar, sadece istihbarat servisleri tarafından değil, aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı’na bağlı elçilikler ve konsolosluklar, Birleşik Cephe Çalışma Departmanı gibi parti organları, denizaşırı öğrenci ve hemşeri dernekleri gibi görünüşte sivil yapılar aracılığıyla da yürütülmektedir. Bu, baskının her alana sızmasını sağlayan bütüncül bir yaklaşımdır [12].
Bu çerçevede, Çin’in Uygur diasporasına yönelik eylemleri, basit birer taciz vakası olmanın çok ötesinde, Pekin’in küresel etki alanını genişletme ve kendi otoriter normlarını uluslararası sisteme dayatma stratejisinin bir parçası olarak okunmalıdır.
“Çin’in Uzun Kolu”nun Taktikleri: Çok Yönlü Bir Sindirme Stratejisi
Pekin’in Uygur diasporasını hedef alan sınır ötesi baskı mekanizması, birbiriyle entegre çalışan çok sayıda taktikten oluşmaktadır. Bu taktikler, kurbanların bulunduğu ülkenin demokratik seviyesine, hukukun üstünlüğüne ve Çin ile olan ilişkilerine göre esneklik göstermektedir.
Vekaleten Zorlama: Aile Üyelerinin Rehin Alınması
Çin’in en acımasız ve etkili taktiklerinden biri, diasporadaki Uygurları kontrol etmek için Doğu Türkistan’daki aile üyelerini rehin olarak kullanmasıdır. Sheffield Üniversitesi’nin araştırması ve çok sayıda tanıklık, bu mekanizmanın nasıl işlediğini gözler önüne sermektedir [3, 11]. Süreç genellikle şu şekilde işler: Yurt dışındaki bir Uygur, sosyal medyada Doğu Türkistan’daki durumu eleştiren bir paylaşım yaptığında veya bir protestoya katıldığında, kısa bir süre sonra Doğu Türkistan’daki ailesinden bir telefon veya WeChat mesajı alır. Bu görüşmede genellikle bir polis memuru da bulunur ve aile üyeleri, ağlayarak veya zoraki bir şekilde, yurt dışındaki akrabalarından “faaliyetlerini durdurmasını,” “vatanına ihanet etmemesini” ve “Çin hükümetine karşı gelmemesini” ister. Aksi takdirde kendilerinin “eğitim kampına” gönderileceği veya başlarına daha kötü şeylerin geleceği imasında bulunulur. Bu yöntem, kurban üzerinde muazzam bir psikolojik baskı yaratır. Kişi, kendi ifade özgürlüğü ile ailesinin can güvenliği arasında korkunç bir seçime zorlanır. Bu, sadece bireyi susturmakla kalmaz, aynı zamanda diaspora içinde derin bir güvensizlik ve korku yaratarak kolektif eylemleri de baltalar.
Dijital Gözetim, Tehdit ve Siber Saldırılar
Teknoloji, Çin’in sınır ötesi baskı aygıtının bel kemiğidir. Uygurlar, nerede yaşarlarsa yaşasınlar, sürekli bir dijital gözetim altında oldukları hissiyle yaşamak zorundadır. İsviçre’deki Tibetli ve Uygur toplulukları üzerine yapılan bir araştırma, bu durumun somut örneklerini sunmaktadır [4]. Tehditler, genellikle sahte sosyal medya profilleri veya hacklenmiş hesaplar üzerinden doğrudan gönderilir. Bu mesajlarda, kişinin nerede yaşadığı, çocuklarının hangi okula gittiği gibi özel bilgiler paylaşılarak, “her an seni izliyoruz” mesajı verilir. Bunun yanı sıra, aktivistlerin ve akademisyenlerin e-posta hesaplarına ve elektronik cihazlarına yönelik oltalama (phishing) saldırıları düzenlenir. Amaç, kişisel bilgilere ulaşmak, iletişim ağlarını deşifre etmek ve onları itibarsızlaştıracak materyaller bulmaktır [12].
Diplomatik Misyonların Rolü: Gözdağı ve Taciz Merkezleri
Çin’in büyükelçilikleri ve konsoloslukları, Viyana Sözleşmesi ile kendilerine tanınan diplomatik dokunulmazlığı, diasporayı izlemek, taciz etmek ve kontrol altında tutmak için bir kalkan olarak kullanmaktadır. Diplomatik personel, öğrenci dernekleri veya iş konseyleri gibi paravan organizasyonlar aracılığıyla diaspora içindeki muhalif sesleri tespit eder. Protesto gösterilerine katılanların fotoğrafları çekilir ve kimlikleri tespit edilerek Doğu Türkistan’daki ailelerine baskı yapmak için kullanılır [4]. Pasaport yenileme gibi konsolosluk hizmetleri, bir şantaj aracına dönüştürülür. Pasaportunu yenilemek isteyen bir Uygur’dan, Çin aleyhine faaliyetlerde bulunmadığına dair bir belge imzalaması, diaspora hakkında bilgi vermesi veya muhalif gruplardan uzak durması istenebilir. Bu talepleri reddedenlerin pasaportları yenilenmez, bu da onları vatansız ve hukuki olarak savunmasız bırakır [9].
Üçüncü Ülkelerin Araçsallaştırılması: Geri Göndermeler ve Hukukun İhlali
Çin, özellikle ekonomik ve siyasi olarak kendisine bağımlı olan veya hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu ülkeler üzerinde baskı kurarak, bu ülkelerdeki Uygur sığınmacıları yasa dışı yollarla geri göndermeye çalışmaktadır. Tayland’da yaşananlar bu durumun en trajik örneklerinden biridir [13]. Tayland, uluslararası hukukun temel ilkelerinden olan “geri göndermeme” (non-refoulement) ilkesini defalarca ihlal ederek, yüzlerce Uygur sığınmacıyı Çin’e iade etmiştir. Bu kişiler, Çin’e döndükten sonra ya ortadan kaybolmuş ya da uzun hapis cezalarına çarptırılmıştır. Pekin, bu tür ülkeleri sadece iadeler için değil, aynı zamanda diasporayı taciz etmek için bir vekil olarak da kullanır. Bu ülkelerdeki yerel güvenlik güçleri, Çin’in talebiyle Uygurları sorgulayabilir, gözaltına alabilir ve seyahatlerini kısıtlayabilir.
Örnek Olay İncelemesi – Dilnur Reyhan Vakası ve “Hukuki Savaş” (Lawfare)
Çin’in sınır ötesi baskı stratejisinin ne kadar cüretkar ve sofistike hale geldiğini anlamak için, Fransa’da yaşayan tanınmış Uygur akademisyen ve aktivist Dilnur Reyhan’ın maruz kaldığı hukuki taciz vakasını [14, 15] derinlemesine incelemek aydınlatıcı olacaktır. Bu vaka, Pekin’in artık sadece gizli operasyonlar veya dolaylı tehditlerle yetinmeyip, Batılı demokratik ülkelerin hukuk sistemlerini bir “silah” olarak kullanmaya başladığını göstermektedir.
Dilnur Reyhan, Fransa Ulusal Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda (INaLCO) öğretim görevlisi ve Avrupa Uygur Enstitüsü’nün kurucusudur. Yıllardır Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerini akademik ve kamusal platformlarda dile getiren öncü bir sestir. 2025 yılında, Çin yanlısı olmakla bilinen bir dernek ve bu derneğin başkanı, Reyhan’a karşı “iftira” suçlamasıyla dava açmıştır. Davanın temel gerekçesi, Reyhan’ın bu kişileri “Çin rejiminin propagandacıları” olarak nitelendirmesidir [14].
Bu dava, basit bir hakaret davası gibi görünse de, altında yatan dinamikler Çin’in sınır ötesi baskı stratejisinin yeni bir evresine işaret etmektedir:
- Stratejik Davalar (SLAPP): Bu tür davalar, “Halka Katılıma Karşı Stratejik Dava” (Strategic Lawsuit Against Public Participation – SLAPP) olarak bilinen bir taciz yöntemidir. Amaç, davayı kazanmaktan ziyade, hedef alınan aktivisti veya gazeteciyi yüksek mahkeme masrafları, uzun süren hukuki süreçler ve psikolojik baskı ile yorarak susturmaktır. Çin, bu yöntemi kullanarak eleştirel sesleri, kendi ülkesinin dışında, demokratik bir ülkenin mahkeme salonlarında boğmaya çalışmaktadır.
- Hukukun Araçsallaştırılması: Bu vaka, Pekin’in ifade özgürlüğünü korumak için tasarlanmış hukuk mekanizmalarını, tam tersi bir amaçla, yani ifade özgürlüğünü yok etmek için nasıl manipüle edebildiğini göstermektedir. Bu, demokratik sistemlerin kendi değerlerine karşı kullanılan bir tür “hukuki savaş” (lawfare) olarak tanımlanabilir.
- Gözdağı Diplomasisi: Asialyst’te yer alan analizde de belirtildiği gibi, bu dava Çin’in “gözdağı diplomasisi”nin bir parçasıdır [15]. Pekin, bu dava üzerinden sadece Dilnur Reyhan’a değil, Avrupa’daki tüm Uygur aktivistlere ve Çin’i eleştiren diğer akademisyen ve gazetecilere şu mesajı vermektedir: “Güvende değilsiniz. Hukukun arkasına sığınsanız bile sizi buluruz ve sustururuz.”
Dilnur Reyhan’ın kendi makalesinde [16] tartıştığı “Uygurlar azınlık mı, sömürge mi?” sorusu da bu bağlamda anlam kazanmaktadır. Reyhan, Uygur meselesinin basit bir “azınlık hakkı” sorunu olmadığını, aksine Çin’in Doğu Türkistan’ı klasik bir sömürgeci mantıkla yönettiğini, kaynaklarını sömürdüğünü ve halkını kültürel olarak yok etmeye çalıştığını savunur. Bu sömürgeci zihniyet, metropolün (Pekin) sömürgeden (Doğu Türkistan) kaçan “asi” tebaasını dünyanın neresinde olursa olsun takip etme ve cezalandırma hakkını kendinde görmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla Reyhan’a açılan dava, sadece bir bireye yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda Uygurların kendi kaderini tayin etme ve sömürgeciliğe karşı direnme hakkına yönelik bir saldırıdır.
İnsani Maliyet – Psikolojik Yıkım ve “Sindirme Etkisi”
Çin’in sınır ötesi baskı politikalarının en yıkıcı sonuçları, hedef alınan bireyler ve topluluklar üzerinde yarattığı derin psikolojik travmadır. “Çin’in uzun kolundan korkuyordum” [3] başlığıyla yayımlanan kişisel tanıklıklar, bu travmanın boyutlarını gözler önüne sermektedir. Diasporadaki Uygurlar, sürekli bir korku, anksiyete ve paranoya hali içinde yaşamaktadır. Her an izlendikleri, dinlendikleri ve en sevdikleri insanlar üzerinden tehdit edilebilecekleri hissi, temel güven duygusunu ortadan kaldırır.
Bu durumun yarattığı başlıca sonuçlar şunlardır:
- Aile Bağlarının Kopması: Birçok Uygur, Doğu Türkistan’daki ailelerini korumak için onlarla tüm iletişimi kesmek zorunda kalır. Yıllarca anne-babasından, kardeşlerinden veya çocuklarından haber alamayan insanlar, hem sevdiklerinin akıbetiyle ilgili bir belirsizlik içinde yaşar hem de derin bir yalnızlık ve suçluluk duygusu hisseder.
- Topluluk İçinde Güvensizlik: Çin’in diaspora içine muhbirler sızdırma stratejisi, topluluk içi güveni de dinamitlemektedir. Kimin Çin devleti için çalıştığı bilinmediğinden, insanlar en yakın arkadaşlarına veya akrabalarına bile şüpheyle yaklaşır hale gelir. Bu durum, diasporanın kolektif dayanışma ve örgütlenme kapasitesini ciddi şekilde zedeler.
- “Sindirme Etkisi” (Chilling Effect): En önemli sonuçlardan biri de “sindirme etkisi”dir. Dilnur Reyhan gibi cesur aktivistler direnmeye devam etse de, birçok sıradan Uygur, ailelerine zarar gelmesinden korktuğu için sessizliğe bürünür. Protestolara katılmaz, sosyal medyada paylaşım yapmaz, hatta kendi aralarında bile politik konularda konuşmaktan çekinirler. Bu sessizlik, Çin’in tam olarak istediği şeydir. Çünkü bu, Doğu Türkistan’daki soykırımın uluslararası kamuoyuna duyurulmasını sağlayan en önemli kanallardan birinin tıkanması anlamına gelir.
Bu psikolojik savaş, bireylerin sadece politik aktivizmini değil, aynı zamanda zihinsel sağlıklarını, sosyal ilişkilerini ve yeni bir hayata entegre olma süreçlerini de tahrip etmektedir. Özgür olduklarını düşündükleri ülkelerde bile, görünmez bir hapishanenin duvarları içinde yaşamaya devam ederler.
Uluslararası Tepkiler ve Yetersizlikler
Çin’in sınır ötesi baskı faaliyetleri, uluslararası toplumun gündemine giderek daha fazla girmektedir. ABD, Birleşik Krallık, Kanada ve Avrupa Birliği gibi aktörler, Doğu Türkistan’daki soykırımı ve insan hakları ihlallerini kınayan açıklamalar yapmış, bazı Çinli yetkililere ve kurumlara yönelik yaptırımlar uygulamıştır [7]. Birleşik Krallık [7] ve ABD’nin [8] yayımladığı resmi raporlar, bu devletlerin sorunun farkında olduğunu ve delilleri belgelediğini göstermektedir.
Ancak bu tepkiler, Çin’in cüretkar politikalarını durdurmada büyük ölçüde yetersiz kalmaktadır. Bunun birkaç temel nedeni vardır:
- Ekonomik Bağımlılık: Birçok ülke, Çin ile olan derin ekonomik ilişkileri nedeniyle Pekin’e karşı sert bir tutum almaktan çekinmektedir. İnsan hakları söylemi, genellikle ticari çıkarların gölgesinde kalmaktadır.
- Koordinasyon Eksikliği: Otoriter rejimler sınır ötesi baskı konusunda birbirleriyle işbirliği yaparken, demokratik ülkeler bu tehdide karşı ortak ve koordineli bir strateji geliştirmekte zorlanmaktadır. Her ülke, sorunu kendi iç güvenlik meselesi olarak ele alma eğilimindedir.
- Hukuki Boşluklar: SLAPP davaları gibi yeni nesil tehditler karşısında mevcut yasal çerçeveler yetersiz kalmaktadır. Demokratik ülkelerin, kendi hukuk sistemlerinin bu şekilde kötüye kullanılmasını önleyecek yeni düzenlemelere ihtiyacı vardır.
- Uluslararası Kurumların Zafiyeti: Çin, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası platformlarda ekonomik ve siyasi gücünü kullanarak Doğu Türkistan’daki durumu tartışmaya açan girişimleri engellemekte ve kendine müttefik ülkeler üzerinden destek sağlamaktadır. INTERPOL gibi kurumları da muhalifleri yakalamak için kötüye kullanma girişimleri belgelenmiştir [12].
Sonuç olarak, uluslararası toplumun tepkisi, Çin’in sistematik ve küresel ölçekteki baskı operasyonları karşısında parçalı, yavaş ve etkisiz kalmaktadır. Bu durum, Pekin’i daha da cesaretlendirmekte ve baskının sınırlarını daha da ileri taşımasına olanak tanımaktadır.
Sonuç: Egemenliğe, Demokrasiye ve Evrensel Değerlere Yönelik Bir Tehdit
Çin’in Uygur diasporasına yönelik sınır ötesi baskısı, sadece bir etnik gruba yönelik insan hakları ihlali değildir. Bu, yirmi birinci yüzyılın temel uluslararası normlarına, demokratik ilkelere ve her bireyin sahip olduğu temel özgürlüklere yönelik doğrudan bir saldırıdır. Bir devletin, başka egemen devletlerin toprakları içinde, o ülkelerin yasalarını ve değerlerini hiçe sayarak kendi vatandaşlarını (veya eski vatandaşlarını) tehdit etmesi, taciz etmesi ve susturmaya çalışması, Vestfalyan egemenlik anlayışının temelden sarsılması anlamına gelir.
Dilnur Reyhan vakasının da gösterdiği gibi, bu tehdit artık sadece Tayland veya Mısır gibi ülkelerle sınırlı değildir; Fransa, İsviçre, ABD gibi demokrasinin beşiği sayılan ülkelerin kalbinde de kendini göstermektedir. Pekin, “iç işlerine karışmama” ilkesini kendi eylemleri için bir kalkan olarak kullanırken, kendisi en agresif şekilde başka ülkelerin iç işlerine karışmaktadır.
Bu küresel tehdit karşısında uluslararası toplumun atması gereken adımlar nettir:
- Koordineli Yaptırımlar: Sınır ötesi baskı operasyonlarına dahil olan Çinli yetkililere, kurumlara ve teknoloji şirketlerine karşı çok uluslu ve hedef odaklı yaptırımlar uygulanmalıdır.
- Diasporanın Korunması: Ev sahibi ülkeler, kendi topraklarında yaşayan Uygur ve diğer muhalif grupların güvenliğini sağlamak için daha proaktif olmalı, tehditleri ciddiye almalı ve failleri soruşturarak yargılamalıdır. Diplomatik dokunulmazlığı kötüye kullanan Çinli diplomatlar “istenmeyen kişi” ilan edilmelidir.
- Hukuki Savunma Mekanizmaları: SLAPP gibi stratejik davalara karşı yasal korumalar güçlendirilmeli, aktivistlere ve akademisyenlere hukuki destek sağlanmalıdır.
- Uluslararası Farkındalığın Artırılması: Çin’in sınır ötesi baskı taktikleri ve Doğu Türkistan’daki soykırım hakkında kamuoyu ve politika yapıcılar nezdinde farkındalık yaratmaya yönelik çabalar desteklenmelidir.
- Uluslararası Kurumların Reformu: INTERPOL gibi kurumların otoriter rejimler tarafından kötüye kullanılmasını önleyecek mekanizmalar güçlendirilmelidir.
Çin’in uzun koluna karşı verilecek mücadele, sadece Uygurların özgürlük mücadelesi değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğüne, ifade özgürlüğüne ve demokratik yaşam tarzına inanan tüm toplumların ortak mücadelesidir. Bu mücadelede sergilenecek kararlılık, yirmi birinci yüzyılda küresel düzenin otoriter bir geleceğe mi yoksa özgürlükçü değerlerin korunduğu bir geleceğe mi evrileceğini belirleyecektir.
Kaynakça (Referanslar)
[1] World Without Genocide. (2025). “Genocide of the Uyghurs in Western China: ‘I Was Feared, China’s Long Arm Reaches Uyghurs’”. William Mitchell College of Law. Erişim adresi: https://worldwithoutgenocide.org/genocides-and-conflicts/genocide-of-the-uyghurs-in-western-china/i-was-feared-chinas-long-arm-reaches-uyghurs
[2] Council on Foreign Relations (CFR). (2025). “China’s Repression of Uyghurs in Xinjiang”. Erişim adresi: https://www.cfr.org/backgrounder/china-xinjiang-uyghurs-muslims-repression-genocide-human-rights
[3] World Without Genocide. (2025). a.g.e.
[4] swissinfo.ch. (2025). “Tibetans and Uyghurs in Switzerland fear ‘long arm’ of China”. Erişim adresi: https://www.swissinfo.ch/eng/swiss-diplomacy/tibetans-and-uyghurs-in-switzerland-fear-long-arm-of-china/88885304
[5] Human Rights Watch (HRW). (5 Eylül 2025). “China’s Cover-Ups Don’t Hide Unending Abuse for Uyghurs”. Erişim adresi: https://www.hrw.org/news/2025/09/05/chinas-cover-ups-dont-hide-unending-abuse-for-uyghurs
[6] The Hill. (2025). “Uyghur detention in Xinjiang is an ongoing atrocity”. Erişim adresi: https://thehill.com/opinion/international/5486415-uyghur-detention-xinjiang-abuses/
[7] Gov.uk. (Temmuz 2022). “Country Policy and Information Note: Muslims (including Uyghurs) in Xinjiang, China”. Erişim adresi: https://www.gov.uk/government/publications/china-country-policy-and-information-notes/country-policy-and-information-note-muslims-including-uyghurs-in-xinjiang-july-2022-accessible
[8] U.S. Department of State. (2025). “2025 Trafficking in Persons Report: China”. Erişim adresi: https://www.state.gov/reports/2025-trafficking-in-persons-report/
[9] Human Rights Watch (HRW). (3 Şubat 2025). “China: Travel for Uyghurs Heavily Restricted”. Erişim adresi: https://www.hrw.org/news/2025/02/03/china-travel-uyghurs-heavily-restricted
[10] Freedom House. (2025). “Ten Findings from Ten Years of Data on Transnational Repression”. Erişim adresi: https://freedomhouse.org/article/ten-findings-ten-years-data-transnational-repression
[11] Nyrola, E., & Tobin, D. (2024). “‘We know you better than you know yourself’: China’s transnational repression of the Uyghur diaspora”. University of Sheffield. Erişim adresi: https://sheffield.ac.uk/las/research/east-asia/we-know-you-better-you-know-yourself-chinas-transnational-repression-uyghur-diaspora
[12] International Consortium of Investigative Journalists (ICIJ). (2025). “About the China Targets Investigation”. Erişim adresi: https://www.icij.org/investigations/china-targets/about-china-targets-investigation/
[13] Human Rights Watch (HRW). (18 Mart 2025). “Thailand: Raise Uyghur Abuses on Xinjiang Visit”. Erişim adresi: https://www.hrw.org/news/2025/03/18/thailand-raise-uyghur-abuses-xinjiang-visit
[14] Human Rights Watch (HRW). (9 Ekim 2025). “Uyghur Scholar-Activist Faces Charges in France for Criticizing Beijing”. Erişim adresi: https://www.hrw.org/news/2025/10/09/uyghur-scholar-activist-faces-charges-in-france-for-criticizing-beijing
[15] Asialyst. (11 Ekim 2025). “L’universitaire ouïghoure face à la diplomatie d’intimidation chinoise”. Erişim adresi: https://asialyst.com/fr/2025/10/11/universitaire-ouighoure-face-diplomatie-intimidation-chinoise/
[16] Reyhan, Dilnur. (2025). “Les Ouïghours, minorité ou colonisés?”. Esprit. Erişim adresi: https://esprit.presse.fr/article/dilnur-reyhan/les-ouighours-minorite-ou-colonises-46015