Düşünceyi sömürgecilik boyunduruğundan kurtarmak, Çin ile Doğu Türkistan arasındaki sömürgeci ilişkiyi tanımakla başlar.
Yazar (Fransızca): [Filip Noubel] / Çeviri (İngilizce): [Laura]
Orijinali 8 Ekim 2025'te, çevirisi ise 23 Ekim'de Global Voices'da yayımlandı.
Uygurlar, Orta Asya'ya özgü, Türkî dilli, Çin'de yaşayan bir millettir; ancak onların içinde bulunduğu ağır durum uzun zamandır uluslararası kamuoyunun dikkatinden uzak kalmıştı. Ne var ki, 2020'den bu yana, birkaç ülke Uygur soykırımını tanıdı, bu durum insanların Uygurların Doğu Türkistan, Pekin hükümetinin ise Sincan dediği bu bölgeye bakış açısını değiştirdi.
Günümüzde, Avrupa'daki Uygur diasporasının görevlerinden biri, kamuoyunun ve medyanın dikkatini Uygurlara yönelik insan hakları ihlallerine odaklamaktır. Buna ek olarak, bazen Çin makamlarıyla işbirliği yaparak, bu cemaat üyelerini Çin'e iade eden ve orada derhal hapse atılan mültecileri kabul eden ülkeler de bulunmaktadır. Tayland'ın Şubat 2025'te kırktan fazla Uyguru Çin'e iade etmesi bunun en yeni örneğidir.
"Global Voices", Uygur diasporasının, özellikle Avrupa'da karşılaştığı zorlukları daha iyi anlamak için Avrupa'da yaşayan Uygur sosyolog Dilnur Reyhan ile e-posta aracılığıyla bir söyleşi gerçekleştirdi. Dilnur Reyhan, Avrupa Uygur Enstitüsü'nün kurucusu ve başkanı, aynı zamanda Çek Bilimler Akademisi Doğu Bilimleri Enstitüsü'nde araştırmacıdır.
Filip Noubel: Sizin ve diğerlerinin çabalarıyla, 2021 yılından itibaren Avrupa'daki çeşitli ülkeler Uygur soykırımını tanımaya başladı. Bugün bir başka önemli dönüm noktası: Avrupa Uygur Enstitüsü'nün Paris'te açılması. Bu neden bu kadar önemli bir an?
Dr. Dilnur Reyhan: Avrupa Uygur Enstitüsü, 2019'un başında, 2009'da kurduğumuz Fransa'daki Uygur Öğrenciler Derneği (Oğuz) yerine kuruldu. Uzun zamandır Paris'te bir binaya, bir mekana, çocuklarımız için bir Uygur okuluna, bir Uygur merkezine sahip olmayı arzu ediyordum. Biz neredeyse tamamen gönüllüler ve bağışlar aracılığıyla faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşuyuz. Paris'in merkezinde topluluğumuz için bir bina kiralamak "imkansız bir görev" gibi görünüyordu. Bu nedenle bu proje birçok kişiye her zaman gerçekleşmeyecek bir rüya gibi geliyordu. Tıpkı Fransa Parlamentosu'nun Uygur soykırımını tanıması için yürüttüğümüz faaliyetimiz gibi, onu başlattığımızda kimse başarımıza inanmamıştı, ama sonunda bunu başardık. Her iki proje için de, onları gerçekleştirmede çelik gibi bir irade ve yenilmez cesaretimizden başka hiçbir aracımız olmayan bir rüya ile işe başlamıştık.
Filip Noubel: Sömürgecilik boyunduruğundan kurtulma, acı verici ama gerekli bir süreçtir ve sömürge altındaki halkları da etkiler. Sömürgecilik boyunduruğundan kurtulma, ataerkil sistemdeki zorluklar ve suskunluk kültürü gibi meseleler sürgündeki Uygur cemaatini etkiliyor mu?
Dr. Dilnur Reyhan: Uzun süreli sömürge yönetimi altında acı çeken halklarda ve milletlerde, örneğin kendi cemaatlerine ve kolektif geleceklerine olan güveni kaybetme, hayatta kalma stratejileri ve içe kapanma, kendi cemaatleriyle ilgili girişimlere veya sömürgeci iktidar tarafından "şüpheli" görülen girişimlere katılmaktan korkma, sürekli güvensizlik gibi belirli kolektif özellikler oluşur... Buna ek olarak, Çin'in Uygur diasporasına yönelik ulusötesi baskısı son derece yaygın ve acımasızdır; bu durum diaspora üyeleri arasındaki güvensizliği ve korkuyu daha da artırmaktadır. Bu korku kültürü bir suskunluk kültürü yaratır. Böyle bir durumda, diasporayı ortak bir proje için kolektif olarak seferber etmek son derece zordur. 75 yıl süren Çin Komünist Partisi'nin yerleşimci sömürgecilik politikaları ve ondan da önce Mançu ve Çinlilerin klasik sömürgeciliği altında yaşamak, Uygur yapıları içinde kendine özgü bir ataerkil sistem normu oluşturmuştur.
Filip Noubel: Çin'in Uygurlar hakkındaki anlatılarını, Çin diasporasındaki anlatılar da dahil olmak üzere, sömürgecilik boyunduruğundan kurtarmaya gelince, bu konuda ne söyleyebilirsiniz?
Dr. Dilnur Reyhan: Çin-Uygur ilişkisinin sömürgeci doğası, Çin kamuoyuna, hatta Çin diasporasındaki kişilere bile yabancıdır. Şimdiye kadar, Uygur soykırımı başladığından bu yana Çin diasporasının büyük bir kısmı en iyi ihtimalle sessiz kalırken, Çin muhalifleri Komünist politikanın vahşetine karşı konuşsalar da, sömürgeci ilişkiyi kabul etmez, onu kasıtlı olarak basit bir insan hakları ve "azınlık hakları" meselesine indirgerler. Bir halkı "azınlık millet" seviyesine düşürmek, sömürgeciliği meşrulaştırmanın ve yasallaştırmanın bir yoludur. Ancak, kök sorunu çözmek için, onun kökeni olan Çin'in Uygur topraklarındaki sömürgeciliğini ele almalıyız. Düşünceyi sömürgecilik boyunduruğundan kurtarmak, Çin ile Doğu Türkistan arasındaki sömürgeci ilişkiyi tanımakla başlar.
Avrupa Uygur Enstitüsü'nde, düşünceyi sömürgecilik boyunduruğundan kurtarma çalışmaları sadece Çince konuşan topluluğa değil, aynı zamanda Uygur diasporasına da yöneliktir. Bu amaçla, şu anda Uygurca, İngilizce ve Fransızca programlarının yanı sıra, özellikle Çince'yi temel alan, Çin diasporasındaki ilerici gençleri hedefleyen çok dilli bir çevrimiçi medya projesi geliştiriyoruz.
Filip Noubel: Sürgündeki Uygur gençleriyle de çalışıyorsunuz. Onların başlıca zorlukları nelerdir? Kimliklerini nasıl tanımlarsınız?
Dr. Dilnur Reyhan: Diasporada yetişen genç nesil bize büyük umut veriyor. Onlar ilerici, feminist ve insancıl gençlerdir. Uygur tarihini öğrenmek istiyorlar, yaşadıkları ülkelerin dillerinin yanı sıra birkaç dilde akıcı konuşabiliyorlar, çeşitli alanlarda eğitim görüyorlar ve yaşadıkları ülkelerdeki ve kendi çağlarındaki gençlerle yakından bağlantılılar. Onlar diasporadaki aktivizmi kendi ülkelerinin, özellikle Batı'daki yapılarıyla bağlamayı arzu ediyorlar; daha yenilikçi ve daha yetenekliler.
2024 yılında, Avrupa Uygur Enstitüsü ilk Uluslararası Uygur Gençleri Laiklik Kongresi'ni düzenleyerek, dünyanın dört bir yanından yüze yakın Uygur genci Paris'te bir araya getirdi ve bir hafta boyunca sömürgecilik, feminizm, ırkçılık karşıtlığı ve sanat aktivizmi (artivism) gibi konularda tartışmalar yürüttü. O zamandan beri, bu gençler daha küçük ölçekte benzer toplantılar düzenleyerek diaspora içinde aktivizmin yeni yollarını yaratmaya çalışıyorlar. Ayrıca sömürgecilik ve sömürgecilik boyunduruğundan kurtulma konularına daha duyarlılar.