Uygur şair Aziz İsa Elkün: Kırım Tatarları ile Uygurlar Türk dünyasının iki kanayan yarasıdır

Uygur Türkü İnsan hakları savunucusu, şair, yazar ve akademisyen Aziz İsa Elkün, sürgün hayatını, şiirle kurduğu bağı ve Uygur edebiyatının direniş mirasını QHA’ya verdiği özel röportajda anlattı.

 31.10.2025, Kırım Haber Ajansı

Uygur Türkü şair, yazar ve akademisyen Aziz İsa Elkün, Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği özel röportajda, sürgündeki yaşamını, edebi kimliğini ve Çin'in Uygur halkına karşı yürüttüğü soykırım politikalarına karşı kültürel direniş mücadelesini anlattı. Elkün, Kırım Tatarları ile Uygurlar arasındaki tarihî ve kültürel paralelliklere dikkat çekerek, her iki halkın da baskıya maruz kaldığını vurguladı. Londra’da 20 yılı aşkın süredir sürgünde yaşayan Elkün, vatan özleminin hem acılarının hem de ilhamının kaynağı olduğunu kaydetti.

"ŞİİRLERİMDE TAKLAMAKAN ÇÖLÜ BENİM MÜREKKEBİMDİR"

Doğu Türkistan'ın edebî kimliğinde büyük bir etkiye sahip olduğunu kaydeden Aziz İsa Elkün, "Şiirlerimde Taklamakan Çölü benim mürekkebimdir; kum ise dizelerime dönüşür. Onlar olmadan yazmam mümkün değildir. Bu kökleri, yeryüzünde hiçbir güç söküp atamaz. Taklamakan var oldukça, ben de şair olarak var olmaya devam edeceğim. Biz Uygurlar, binlerce yıldır bu çölün kalbinde yaşadık. Bu kumların altında kadim uygarlıklarımızın izleri saklıdır. Benim görevim, şiir aracılığıyla o ölümsüz ruhu yeniden diriltmektir. Birçok ulusal edebiyat gibi, Uygur şiiri de toprakla iç içedir; Tarım Havzası, uçsuz bucaksız çöller ve Tanrı Dağları… Bu coğrafyalar kültürümüzün can damarıdır; hayal gücümüzü, direncimizi ve aidiyet duygumuzu şekillendirir." ifadelerini kullandı.

"ÖZLEM HEM ACIMIN KAYNAĞI HEM DE İLHAMIMIN TEMELİDİR"

“Sürgün” kelimesinin kendisi için “ebedî özlem”le eş anlamlı olduğunu kaydeden şair, "Sürgünde geçirdiğim her yıl, hasret duygumu daha da derinleştiriyor. Bu özlem hem acımın kaynağı hem de ilhamımın temelidir. Bu anlamda şiir benim için bir tür ilaçtır diyebilirim; acımı hafifletmenin ve halkımın ortak yarasını tüm dünyayla paylaşmanın bir yoludur. Sürgünde yazmak kolay değildir. Londra’da yirmi yılı aşkın süredir yaşarken, kaçınılmaz olarak İngiliz kültürünün bazı yönlerini benimsedim. Artık bir zamanlar ilk şiirlerime ilham veren Türkistan’daki vahalar ve çöl rüzgârlarından uzağım. Fakat bu uzaklık, yeni bir yaratıcı sentezin doğmasına da vesile oldu: Şiirim artık iki dünyayı birleştiriyor; Uygur duygusunu, İngilizce okur tarafından da anlaşılabilen evrensel insanî deneyimlerle harmanlıyor. Şair olarak iç dünyam değişti ama özlemimin özü aynı kaldı." diye konuştu.

Elkün, kendisini en çok etkileyen yazarlar, şairler ya da düşünürler kim olduğu sorusunu ise şöyle yanıtladı:

Uygur edebiyat geleneği çok köklü ve engindir. Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan destanlarından Yusuf Has Hacib, Edip Ahmet Yükneki ve İpek Yolu’nun duygulu şairlerine kadar uzanan bir derinliği vardır. Bu gelenek, hem ruhani hem de entelektüel bir incelik taşır. Modern dönemden Abdurehim Ötkür, Lutpulla Mutellip ve vatanseverliği, romantizmi ve direnişi birleştiren diğer 20. yüzyıl Uygur şairleri bana ilham verdi. Uluslararası ölçekte ise Şilili Pablo Neruda, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî ve Filistinli Mahmud Derviş gibi şairleri hayranlıkla izliyorum. Onlar acıyı ve sürgünü evrensel bir şiire dönüştürmeyi başardılar. Hakikati güce karşı dile getirme cesaretleri, sanatsal yolculuğumda bana ilham vermeye devam ediyor.

"İKİ HALK DA ZORLA YERİNDEN EDİLME, BASKI VE KÜLTÜREL YOK ETME GİRİŞİMLERİNE MARUZ KALDI"

"Kırım Tatarları ile Uygurlar arasında dikkat çekici tarihî ve kültürel benzerlikler bulunur. Her iki halk da güçlü imparatorluklar tarafından zorla yerinden edilme, baskı ve kültürel yok etme girişimlerine maruz kalmıştır. Her ikisi de köklü Türk soyuna, zengin sözlü geleneklere ve şiir ile müziğe derin bir sevgiye sahiptir. Bu gelenekler, yüzyıllar boyunca kimliklerini ayakta tutmuştur." diyen Aziz İsa Elkün Uygur kültürünü ve kimliğini korumanın, gelecek nesillerin bu mirası öğrenip devralabilmesi için hayati önemde sahip olduğunu vurguladı.

"KÜLTÜREL VE RUHSAL YIKIMIN BOYUTU TAHAYYÜL EDİLEMEZ"

Çin’in 2017’de başlattığı kitlesel tutuklama kampanyasından bu yana üç milyondan fazla Uygur ve diğer Türk halklarının toplama kamplarına kapatıldığı tahmin edildiğini anımsatan Elkün, "Aynı dönemde Çin yönetimi, Kur’an dahil olmak üzere Uygurca yazılmış dini ve edebî eserleri sistematik biçimde yok etti. Bu kültürel ve ruhsal yıkımın boyutu tahayyül edilemez." dedi. Bu nedenle genç yaşlarından itibaren Uygur kitaplarını toplamaya ve restore etmeye başladığını söyleyen şair, bu ömür boyu süren çabanın sonucu olarak,1940’lardan 2015’e kadar yayımlanmış edebî, tarihî ve siyasî eserleri içeren Aziz İsa Elkün Uygur Edebiyat Koleksiyonu'nun 2024 yılında Amerika’daki Princeton Üniversitesi Kütüphanesi’nde kurulduğunu belirtti.

"UYGURLAR OLMADAN TÜRK DÜNYASI GERÇEKTEN TAM BİRLİK İÇİNDE AYAKTA KALAMAZ"

Gerek edebî gerekse de akademik çalışmalarında "Uygur” kelimesinin köken anlamı olan “Uygarlık” kavramını vurguladığını dile getiren Elkün, uygarlığı tüm Türk dünyası için bir direniş sembolü olarak sunduğunu kaydetti.

Uygurların Türk dünyası için “Uygarlık” kavramının yaşayan simgesi olduğunun altını çizen Aziz İsa Elkün, "Uluslararası toplumun ve cesur müttefiklerimizin desteğiyle, özgürlük ve bağımsızlık mücadelemizi sürdüreceğiz; çünkü bu mücadele, milletimizin varlığını korumanın temelidir. Uygur kültürünün yaşaması, Türk dünyasının yaşamasıyla doğrudan bağlantılıdır. Eğer Türk devletleri ve halkları kendi kültürel miraslarını korumak istiyorlarsa, Uygurlarla dayanışma içinde olmalı ve Çin rejimine karşı durmalıdırlar. Uygurlar olmadan Türk dünyası gerçekten tam birlik içinde ayakta kalamaz ve gelişemez. Bu nedenle tüm Türk milletlerinin ve halklarının yalnızca sözle değil, samimi biçimde dayanışma göstermesi elzemdir. Siyasi eylem, kültürel iş birliği ve ahlaki destek hayati önemdedir. Uygurların yok olması, ortak bir Türk uygarlığı tarihsel fikrini eksik bırakır." şeklinde konuştu.

Batı medyası ve akademisinin Uygur meselesine dair ilgisini değerlendiren Elkün, "Son yıllarda Batı medyası ve akademisinde bu konuya yönelik ilgi artmıştır. Çok sayıda rapor, tanıklık ve belgesel Çin’in insanlığa karşı suçlarını ortaya koymuştur. 2022’de Birleşmiş Milletler’in yayımladığı rapor, Uygur bölgesinde insanlığa karşı suçlar niteliğinde ciddi insan hakları ihlalleri yaşandığını doğrulamıştır. Ayrıca 2021 yılında Londra’da düzenlenen Uygur Mahkemesi (Uyghur Tribunal), Çin’in Uygurlar ve diğer Türk halklarına karşı soykırım işlediği sonucuna varmıştır. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki birkaç parlamento da bu soykırımı resmî olarak tanımıştır. Ancak Batılı kurumlar kısmen cesaret göstermiş olsa da, Müslüman ve Türk dünyasından gelen sessizlik kulakları sağır edecek kadar derindir. Onların ilgisizliği, Batı’nın cehaletinden çok daha acı vericidir. Bizim için sözde kardeşlerimizin sessizliği, en ağır yüktür." ifadelerini kullandı.

"UYGURLAR VE KIRIM TATARLARI, TÜRK DÜNYASININ İKİ KANAYAN YARASIDIR"

Uygur Türkü insan hakları savunucusu, şair, yazar ve akademisyen Aziz İsa Elkün, son olarak Türk dünyasındaki genç kuşaklara şöyle seslendi:

"2012 yılında, yani Rus işgalinden iki yıl önce Kırım’ı ziyaret ettim. Bahçesaray’a gidip İsmail Bey Gaspıralı’nın mezarını ziyaret etme onuruna eriştim. Orada dururken onun ölümsüz sözlerini hatırladım: 'Dilde, fikirde, işte birlik.'

Uygurlar ve Kırım Tatarları, Türk dünyasının iki kanayan yarasıdır ve her ikisinin de iyileşmesi gerekir. Bugün Uygurların durumu trajik biçimde daha ağır olsa da, iki halk da aynı onur ve özgürlük mücadelesini paylaşıyor.

Tatarlar, 19. yüzyılda tüm Türkistan coğrafyasında eğitimin modernleşmesinde öncü bir rol oynamışlardır. Onların entelektüel mirası bugün de bize ilham vermelidir. Yapay zekâ çağında asıl sınav teknolojik değil, ruhanîdir: Kim olduğumuzu unutmamak ve tek bir Türk ailesi olarak birbirimizi desteklemektir.

Atalarımızın dediği gibi: Kurtlar sürüyle gezerse güçlü olur. Oğuz Kağan’ın ruhunu yeniden canlandırmalı, Ötüken’in kutsal dağının ve göğünün çağrısını duymalı, birliğimizi asla terk etmemeliyiz. Türk dünyasının gençlerine çağrım şudur: Uygurların acısını paylaşın ve onların yaşamasına yardım etme sorumluluğunu üstlenin.

Yürek ve ülkü birliği sağladığımız gün, Turan yurdu artık gözyaşlarının değil; tebessümlerin, ezgilerin ve özgürlüğün diyarı olacaktır."