Yazan: Ashu Maan
Sincan'da Çin devleti, kadınların bedenlerini düşünceleri kadar sıkı bir şekilde denetleyen bir sistem inşa etmiştir. Uygur kadınları sürekli gözetim altında yaşamakta; zorla doğum kontrolü, zorunlu kısırlaştırma ve ailelerin parçalanmasına maruz bırakılmaktadır. Üremenin kendisi, sadece kadınları kontrol etmeyi değil, aynı zamanda bütün bir nesli ortadan kaldırmayı amaçlayan bir iktidar aracına dönüştürülmüştür.
Bu rastgele bir zulüm değil; bu bir politika makinesidir. Hükümet verileri, yerel talimatlar ve hayatta kalanların tanıklıkları tek bir gerçeğe işaret etmektedir: Pekin, koordine edilmiş bir doğum bastırma rejimi tasarlamıştır. Zorla rahim içi araç (RİA) takılması, mecburi kısırlaştırma ve direnenlere yönelik gözaltı tehditleri, "aşırıcılıkla mücadele" diliyle meşrulaştırılmaktadır. Kadınların doğurganlığı, bürokratik tablolarda ölçülebilir bir hedef, güvenlik politikası kılıfına büründürülmüş bir nüfus kontrolü ölçütü haline gelmiştir.
Devlet Politikası Olarak Üreme
Resmi istatistikler, 2017'den itibaren ağırlıklı olarak Uygurların yaşadığı bölgelerde doğum oranlarında bir çöküş yaşandığını göstermektedir. Bu düşüşler, ülke ortalamasının çok üzerinde olan kısırlaştırma prosedürleri ve RİA yerleştirmelerindeki benzeri görülmemiş artışla aynı zamana denk gelmektedir. Birleşmiş Milletler insan hakları ofisi, bu tedbirlerin üreme haklarını geniş ölçekte ihlal ettiğine dair inandırıcı göstergeler bulmuştur.
Yerel makamlar, "aile planlamasına uyumu" siyasi güvenilirlikle açıkça ilişkilendirmiştir. Reddetmek gözaltına alınmaya davetiye çıkarırken, itaat etmek "istikrar puanları" ile ödüllendirilmektedir. Analistler, bu eğilimlerin devam etmesi halinde milyonlarca Uygur'un on yıllar içinde demografik projeksiyonlardan fiilen kaybolabileceği uyarısında bulunmaktadır.
Savaş Alanı Olarak Bedenler
Kampların içinde ve çevresinde hayatta kalanlar, süreklilik arz eden bir istismarı anlatmaktadır. Kadınlar zorla jinekolojik muayeneleri, adet kanamasını durduran iğneleri ve hem bireysel direnişi hem de toplumsal ruhu kırmayı amaçlayan sistematik cinsel şiddeti dile getirmektedir. Uluslararası medya ve insan hakları gruplarının yaptığı soruşturmalar bu tanıklıkları doğrulamış, tecavüz ve zorlamanın münferit suçlar değil, sistemin tasarımının bir parçası olduğunu göstermiştir.
Bu anlatımlar, kadın bedenlerinin kontrolünün, bir halkın biyolojik, kültürel ve psikolojik devamlılığının kontrolü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Gözetim Olarak Mahremiyet
Baskı, kamp kapılarında sona ermemektedir. Devletin "Eşleş ve Aile Ol" programı, etnik birliği teşvik etme bahanesiyle erkek yetkilileri Uygur evlerine yerleştirmektedir. Raporlar, yetkililerin kocaları hapiste olan kadınlarla aynı yatağı veya uyku alanını paylaştığını, böylece otorite ile mahremiyet arasındaki sınırı ortadan kaldırdığını anlatmaktadır. Mahremiyetin kendisi yıkıcı bir eyleme dönüşmekte; rıza, gözetim altında anlamsızlaşmaktadır.
Teknoloji bu müdahaleyi daha da artırmaktadır. Kontrol noktaları, yüz tanıma sistemleri ve devasa veri birleştirme platformları, duygu tespit yazılımları aracılığıyla hareketleri, temasları ve hatta yüz ifadelerini izlemektedir. Bu dijital laboratuvarda ev bir kontrol noktası, beden ise devlet tarafından damgalanmış bir kimlik belgesi haline gelmektedir.
Ayrılığın Çocukları
Ailelerin parçalanması, bu tahakküm döngüsünü tamamlamaktadır. Binlerce çocuk "yetim" olarak sınıflandırılmış ve Uygurcanın yerini Mandarin Çincesinin aldığı, tarih derslerinin ise mirası sildiği devlet yatılı kurumlarına yerleştirilmiştir. Yurt dışındaki ebeveynler imkansız bir seçimle karşı karşıyadır: geri dönüp gözaltı riskini göze almak ya da özgür kalıp çocuklarını kaybetmek. BM uzmanları, bu alıkoymaların ve asimilasyon politikalarının uluslararası hukuk kapsamındaki zorla nakil kriterlerini karşıladığı uyarısında bulunmaktadır.
Direnen Kadınlar
Devletler başka yöne bakarken bile Uygur kadın hakları savunucuları ve sürgündeki örgütler konuyu gündemde tutmuştur. Uygur İnsan Hakları Projesi ve Uygurlar için Kampanya gibi gruplar tanıklıklar toplamış, yaptırımlar için çaba göstermiş ve uluslararası hesap verebilirlik için baskı yapmıştır. Onların ısrarı, Pekin'in "aile planlaması" olarak adlandırdığı şeyi, gerçekte neyse o şekilde yeniden çerçevelendirmiştir: insanlığa karşı suçların daha geniş bir örüntüsü içindeki üreme zorbalığı.
Hukuk, Kanıt ve İnkar
Soykırım Sözleşmesi açıktır: Korumaya alınmış bir grup içinde doğumları engellemeye yönelik tedbirler uygulamak veya çocukları zorla nakletmek soykırım teşkil eder. BM'nin 2022 tarihli değerlendirmesi bu tanımlamayı kullanmaktan kıl payı kaçınmış ancak Sincan'daki ihlallerin uluslararası suçlar, özellikle de insanlığa karşı suçlar anlamına gelebileceği sonucuna varmıştır.
Pekin her suçlamayı reddetmekte, küresel platformları "mutlu" Uygur ailelerini tasvir eden kalkınma hikayeleri ve influencer videolarıyla doldurmaktadır. Ancak devletin kendi istatistikleri ve düzenlemeleri niyetini ele vermektedir. Bir hükümet rahimleri hedefe, yatak odalarını kontrol noktasına ve sınıfları asimilasyon aracına dönüştürdüğünde, sonuç uyum değil, tasarlanmış bir yok oluştur.
Geleceği Silmek
Kadınları kontrol etmek, bir halkın geleceğini kontrol etmenin en hızlı yoludur. Sincan, modernleşme ve güvenlik bayrakları altında devlet gücünün bu amaca nasıl yöneltilebileceğini göstermektedir. Dünyanın Uygur kadınlarına borcu sempatiden daha fazlasıdır: uluslararası hukukun uygulanması, sonuçları olan yaptırımlar ve yaşanmakta olan şeye adını koyma siyasi cesareti: cinsiyete dayalı baskı üzerine inşa edilmiş bir demografik silme projesi.
Tarih, örtmeceleri hatırlamayacaktır. Kadınların bedenleri kontrol mimarisine dahil edilirken kimin sessiz kaldığını hatırlayacaktır.
(Ashu Mann, Kara Harbi Çalışmaları Merkezi'nde Misafir Araştırmacıdır. 2025 Ordu Günü'nde Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Takdirnamesi ile ödüllendirilmiştir. Noida'daki Amity Üniversitesi'nde Savunma ve Stratejik Çalışmalar alanında doktora yapmaktadır. Araştırma alanları arasında Hindistan-Çin toprak anlaşmazlığı, büyük güç rekabeti ve Çin dış politikası bulunmaktadır.)
Kaynak: TFI POST