Büyük Güçlerin Arasında Doğu Türkistanlıların Bağımsızlık Mücadeleleri: İki Cumhuriyetin Kuruluşu ve Yıkılışı

Uygur Araştırma Enstitüsü

12 Kasım 2025

Bu makale, 1912-1949 yılları arasında Çin’in ve Sovyetler Birliği’nin Doğu Türkistan (Çin kaynaklarında Xinjiang) üzerindeki nüfuz politikalarını, bölge halkının ulusal bağımsızlık mücadeleleri üzerinden karşılaştırmalı olarak analiz etmektedir. Çalışmanın temel odak noktası, Doğu Türkistan halkının kendi kaderini tayin etme arzusunun somutlaşmış hali olan iki önemli siyasî oluşumdur: Sabit Damolla’nın liderliğindeki reformist İslami-Türk temelli Birinci Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti (TIRET/ ETISR -1933-1934) [1, 6] ve Alihan Töre’nin liderliğindeki İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti (ETR – 1944-1949) [3, 7]. Bu iki cumhuriyetin kuruluşu, ideolojik yapıları, liderlerinin vizyonu ve trajik yıkılışları incelenerek, Doğu Türkistan ulusal hareketinin Çin’in merkezîyetçi hegemonyası ile Sovyetler Birliği’nin jeopolitik çıkarcılığı arasında nasıl bir araçsallaştırmaya kurban gittiği detaylı bir şekilde ortaya konulmaktadır [2, 4]. Yazarın görüşü olarak sunulan tüm bölümlerde, Doğu Türkistan kavramı, bölge halkının ulusal ve siyasî kimlik talebini yansıtacak şekilde kesinlikle esas alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Doğu Türkistan, Sabit Damolla, Alihan Töre, Sovyet Politikası, Çin Politikası, Bağımsızlık Mücadelesi, TIRET, ETISR, ETR, Jeopolitik.

1. Giriş: Büyük Güçlerin Arasında Doğu Türkistan’ın Jeopolitik Konumu

Doğu Türkistan, 20. yüzyılın ilk yarısında, Avrasya coğrafyasının en kritik jeopolitik fay hatlarından birini oluşturmuştur. Batıda Rus İmparatorluğu’nun ardılı olan Sovyetler Birliği, doğuda ise zayıflayan Qing Hanedanı’nın ardından kurulan Çin Cumhuriyeti’nin nüfuz mücadelelerinin kesişim noktasıydı [1, 2]. Bölgenin zengin petrol, altın ve uranyum gibi doğal kaynaklara sahip olması bir yana, asıl önemi, Çin’in toprak bütünlüğünün Batıdaki son kalesi ve SSCB’nin Orta Asya Müslüman cumhuriyetleri için ideolojik bir tampon bölge olmasıydı. Bu stratejik konum, Doğu Türkistan halkının ulusal bağımsızlık hareketlerinin kaderini, yerel başarılarından bağımsız olarak, Moskova ve Pekin’deki büyük siyasî kararlara bağlamıştır.

Çin’in Doğu Türkistan’a yönelik politikası, tarihsel olarak Xinjiang Eyaleti adı altında toprak bütünlüğünü sağlama ve Çinlilerinin bölgeye yerleştirilmesi (kolonizasyon) ile yerel Türk (Uygur, Kazak, Kırgız vb.) kimlikleri ve İslami kültürü bastırma üzerine kuruluydu[1]. Bu merkeziyetçi ve asimilasyonist yaklaşım, 1912 sonrası savaş ağaları ve Kuomintang döneminde dahi devam etmiştir. Çin için Doğu Türkistan, ulusal onurun ve toprak bütünlüğünün sembolüydü ve buradaki herhangi bir bağımsızlık hareketi, parçalanma korkusu nedeniyle kabul edilemezdi.

Buna karşın, Sovyetler Birliği’nin Doğu Türkistan’a yönelik stratejisi daha pragmatik ve manipülatifti. Moskova, bölgeyi ne tamamen Çin’in kontrolüne bırakmak ne de bölgenin kendi sınırları üzerindeki Türk halkları etkileyecek tam bağımsız bir devlet haline gelmesini istiyordu[2]. Sovyet politikası, genellikle, bölgeyi Çin’in iç siyasetinde bir “pazarlık kozu” olarak kullanmak, kukla rejimler kurmak veya KMT üzerinde baskı oluşturmak için bağımsızlık hareketlerini destekleyip, daha sonra bu desteği çekmek şeklinde işlemiştir[4].

Bu makale, bu iki büyük gücün çifte baskısı altında filizlenen ve her biri farklı ideolojik temellere sahip olan iki bağımsız cumhuriyetin hikayesini detaylandıracaktır. Birinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti, reformist İslam ve Pan-Türkizmden ilham alırken; İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti, başlangıçta ulusal birlik temelli olmasına rağmen kısa sürede Sovyet modeline kaymıştır. Her iki cumhuriyetin de ortak kaderi, liderlerinin vizyonu ne olursa olsun, uluslararası jeopolitik hesapların kurbanı olmaktır.

2. Çin’in Savaş Ağaları Dönemi ve Türk Milliyetçiliğin Uyanışı (1912-1931)

2.1. Yang Zengxin Otokrasisi ve Bölgenin İzole Edilmesi (1912-1928)

Çin Cumhuriyeti (1912-1927) kurulduktan sonra, Doğu Türkistan’da Yang Zengxin, bölgeyi merkezî Çin’deki sürekli iç savaş ve kaostan izole ederek otokratik bir yönetim kurmuştur[1]. Yang, zayıf merkezî hükümete nominal sadakatini korurken, eyaleti fiilen kendi mutlak otoritesi altında tutmuştur. Onun yönetimi, katı askerî disiplin, rakiplerin acımasızca tasfiyesi ve dikkatli bir diplomatik denge politikası üzerine kuruluydu; bu politika sayesinde hem Rus hem de Çin merkezî hükümetini birbirine karşı kullanarak iktidarını yirmi yıla yakın sürdürmüştür.

Yang’ın idarî politikası, Doğu Türkistan halkının siyasî haklarını tamamen askıya almıştı. Kilit idarî mevkiler Çinlilerine ayrılmış, yerel Türk Müslüman halkın siyasal hayata katılımı engellenmiştir. Bu dönemde, Çin’den Han göçmenlerinin bölgeye yerleştirilmesi de Yang tarafından teşvik edilmiş, bu da bölgenin demografik ve kültürel yapısında Çin lehine bir değişim yaratma amacını taşımıştır. Ekonomik olarak ise Yang, bölgenin ticaretini kontrol altında tutmuş, bu da yerel halkın refahını baskılamıştır.

Ancak, Yang’ın otoriter yönetimi, Türk Müslüman halkın ulusal bilincini bastıramamıştır. 19. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ve Hindistan’daki İslami ve Türk reform hareketlerinden etkilenen yeni bir aydın sınıfı ortaya çıkmıştır[5]. Özellikle Kaşgar ve Hotan gibi güney merkezleri, Cedidcilik (yenilikçilik) fikirlerinin ve modern Türk milliyetçiliğinin filizlendiği yerler olmuştur. Bu aydınlar, sadece Çin boyunduruğundan kurtulmayı değil, aynı zamanda eğitimde, kültürde ve dinde reformlar yaparak modern, bağımsız bir Doğu Türkistan devleti kurmayı hayal etmişlerdir. Bu entelektüel uyanış, gelecekteki bağımsızlık hareketlerinin ideolojik altyapısını oluşturmuştur.

2.2. Kumul İsyanı, Tungan İstilası ve Hızlanan Kriz (1928-1931)

Yang Zengxin’in 1928’de suikast sonucu öldürülmesinin ardından yerine geçen Jin Shuren, selefinin aksine hem daha beceriksiz hem de daha kışkırtıcı bir liderlik sergilemiştir[1]. Chin’in en kritik siyasî hatası, Doğu Türkistan’daki özerk kalan tek feodal yapı olan Kumul Hanlığı’nı ilhak etme girişimi olmuş ve bu, 1931’de geniş çaplı Kumul İsyanı’nı tetiklemiştir. Bu isyan, Çin yönetimine karşı Doğu Türkistan genelinde yayılacak olan büyük bir Müslüman direnişinin başlangıcı olarak tarihe geçmiştir.

İsyanın bastırılmasındaki başarısızlık, Kumul isyancılarını Kansu’da güçlü olan Çinli Müslüman (Tungan) savaş ağası Ma Chung-ying’den yardım istemeye itmiştir[1]. Ma Chung-ying’in Doğu Türkistan’a girmesi, başlangıçta bağımsızlık yanlısı Türk isyancılarla birleşmiş gibi görünse de, Ma’nın asıl amacı kendi bölgesel iktidarını Doğu Türkistan’da kurmaktı. Ma’nın Tungan güçleri, bölgenin güneyine yayılarak hem Jin Shuren’in birliklerine hem de yerel Türk Müslüman halka karşı savaşmış, bu durum etnik ve dinî fay hatlarını derinleştirmiştir.

Jin Shuren’in isyanı bastıramaması ve Ma Chung-ying’in kontrol edilemez yükselişi, Doğu Türkistan’da tam bir kaos ortamı yaratmıştır. Bu kaos, Moskova için bölgeye açıkça askerî müdahale etme ve Doğu Türkistan’ı kendi nüfuz alanına alma fırsatını yaratmıştır[2]. Tungan tehdidinin büyümesi ve Çin yönetiminin çaresiz kalması, Sovyetler Birliği’nin Jin Shuren’i destekleme kararı almasına ve Kızıl Ordu birliklerinin Ma Chung-ying’i Doğu Türkistan’dan çıkarmak için operasyon başlatmasına neden olmuştur.

3. Birinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti ve Sabit Damolla’nın Trajedisi (1933-1934)

3.1. Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’in Kuruluşu ve Sabit Damolla’nın Vizyonu

1933 yılında, Kumul İsyanı’nın yarattığı kaosta, Doğu Türkistan’ın güneyinde ulusal hareket en somut siyasî biçimini almıştır. Tungan ve Çin güçlerinin yarattığı boşlukta, Kaşgar’da 12 Kasım 1933’te “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti” kurulmuştur[1, 6]. Bu oluşum, sadece bölgesel bir isyanı değil, aynı zamanda modern bir ulus-devlet kurma idealini temsil ediyordu.

Cumhuriyetin kurucu ve ideolojik lideri, Başbakan olarak görev yapan Sabit Damolla idi [6]. Sabit Damolla, modern eğitimli, reformist ve Pan-Türkist bir aydındı. Mısır’daki Ezher Üniversitesi’nde aldığı eğitim, ona sadece İslami ilimleri değil, aynı zamanda modern devlet yapısı ve ulus-devlet felsefesini de kazandırmıştı. Onun vizyonu, bağımsız Doğu Türkistan’ın, Orta Asya’daki diğer Türk halklara bir ilham kaynağı olacak, şeriata dayalı ancak aynı zamanda modern eğitim, bilim ve teknolojiye açık, demokratik (danışmaya dayalı) bir yönetimle inşa edilmesiydi.

Sabit Damolla ve arkadaşları, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’i kurarken bir anayasa taslağı hazırlamış, ulusal bir bayrak (gök mavisi zemin üzerine beyaz ay yıldız) ve millî marş kabul etmişlerdir. Bu, hareketin sadece askerî bir isyan değil, köklü siyasî ve kültürel temellere sahip, uluslararası meşruiyet arayan bir devlet kurma girişimi olduğunu göstermektedir. Ancak cumhuriyet, sadece birkaç ay hayatta kalabilmiştir. İç fraksiyonel çekişmeler, kaynak yetersizliği ve Tungan güçlerinin saldırıları cumhuriyeti zayıflatmıştır[5].

3.2. Sovyet Müdahalesi ve Sabit Damolla’nın Tasfiyesi

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’in yıkımına yol açan en önemli faktör, Sovyetler Birliği’nin doğrudan ve dolaylı müdahalesi olmuştur. Moskova, Sabit Damolla’nın liderliğindeki İslami ve Türk milliyetçi cumhuriyetin, kendi Orta Asya cumhuriyetlerine ideolojik bulaşma yaratmasından ve sınır güvenliğini tehdit etmesinden ciddi olarak endişe duymuştur[2]. Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’in varlığı, Stalin’in Çin’le kurmak istediği siyasî dengeyi bozuyordu.

Bu nedenle, Sovyetler Birliği, Çin valisi Jin Shuren’in yerine geçen Sheng Shicai’yi tam askerî, ekonomik ve lojistik destekle donatmıştır. 1934 yılında Kızıl Ordu birlikleri, Sheng Shicai’nin ordusuna katılarak Doğu Türkistan’daki Tungan ve Türk milliyetçi güçlere karşı aktif olarak savaşmıştır[1]. Sabit Damolla’nın cumhuriyeti, Sovyet destekli bu birleşik güce karşı koyamamış ve 1934’ün başlarında Kaşgar’ın düşmesiyle sona ermiştir.

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’in yıkılmasının ardından Sabit Damolla, Sheng Shicai’nin güçleri tarafından yakalanmıştır. Onun akıbeti, Doğu Türkistan’daki milliyetçi mücadelenin trajik bir simgesi olmuştur. Sovyet diplomatik baskısının da etkisiyle, Sabit Damolla’nın Sheng Shicai tarafından hapsedildiği ve büyük olasılıkla Urumçi’deki hapishanede işkenceyle infaz edildiği kabul edilmektedir[6]. Onun tasfiyesi, Sovyetler’in bağımsız Doğu Türkistan idealine karşı takındığı sert ve acımasız tavrın altını çizmiştir.

3.3. Sheng Shicai Dönemi: Doğu Türkistan’ın Sovyet Uydusuna Dönüşümü (1934-1944)

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’in tasfiyesinin ardından, Sheng Shicai, Sovyetler Birliği’nin tam desteğiyle Doğu Türkistan’da on yıl sürecek bir diktatörlük kurmuştur. Bu dönem, bölgenin fiilen bir Sovyet uydusu haline geldiği “Kızıl Çar” dönemi olarak anılmaktadır[2]. Sheng, Çin’in nominal valisi olsa da, bölgenin tüm kilit ekonomik, askerî ve siyasî kararları Moskova’nın kontrolündeydi. Sovyetler, bölgenin hammadde kaynakları üzerinde tekel kurarak ve ticarî ayrıcalıklar elde ederek büyük ekonomik sömürü gerçekleştirmişlerdir.

Sheng rejimi, Stalin’in Büyük Tasfiyesi’nin bir yansıması olarak, on binlerce Türk Müslüman aydını, din adamını ve milliyetçi lideri “Pan-Türkist” ve “Japon ajanı” suçlamalarıyla tutuklamış ve idam etmiştir. Sovyet NKVD (Gizli Polis) ajanları, Doğu Türkistan’daki siyasî tasfiyelerde aktif rol oynamışlardır. 1937’de bölgenin güneyinde patlak veren bir başka Türk Müslüman isyanı da, Kızıl Ordu birliklerinin doğrudan katılımıyla kanlı bir şekilde bastırılmıştır[1].

Bu dönem, Doğu Türkistan halkı için Sabit Damolla’nın bıraktığı ulusal uyanış mirasının en ağır baskıyla karşılaştığı yıllar olmuştur. Sheng’in 1943’te Sovyetler’e sırt çevirip KMT ile ittifak kurma girişimi, SSCB’nin bölgedeki nüfuzunu aniden kaybetmesine neden olmuştur. Sheng’in bu stratejik değişimi, Çin merkezî hükümetinin Doğu Türkistan’a yeniden askerî ve idarî personel yığma çabalarını tetiklemiş, ancak aynı zamanda Moskova’nın bölgeye geri dönmek için yeni bir plan yapma gerekliliğini doğurmuştur: Bu plan, İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasıydı.

4. İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti ve Alihan Töre’nin Kaçırılışı (1944-1949)

4.1. İli İsyanı’nın Doğuşu ve Alihan Töre’nin Liderliği (1944)

Sheng Shicai’nin ayrılmasıyla birlikte, Kuomintang hükümeti 1943-1944 yılları arasında Doğu Türkistan’daki kontrolünü yeniden sıkılaştırmaya çalışmıştır. Bu çabalar, Çinlilerinin bölgeye yeni akını, vergi baskısının artması ve Doğu Türkistan halkının özerklik taleplerinin reddedilmesi şeklinde kendini göstermiştir[3]. Bu durum, Doğu Türkistan’ın kuzeyindeki İli, Altay ve Tarbagatay bölgelerinde büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştır.

İli İsyanı, 1944 yılının sonlarında patlak vermiş ve önceki isyanlardan farklı olarak, Sovyetler Birliği’nin önceden planlanmış, organize ve gizli askerî desteğiyle başlamıştır[4]. Moskova, bu isyanı, KMT üzerinde baskı kurmak ve bölgedeki nüfuzunu yeniden tesis etmek için kullanmıştır. İsyanın temelini oluşturan Doğu Türkistan Milli Ordusu, Sovyet subayları tarafından eğitilmiş ve yönetilmiş, bu da hareketin uluslararası niteliğini baştan belirlemiştir.

12 Kasım 1944’te Yining’de kurulan İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı (Başkan), Özbekistan asıllı, saygın bir alim ve entelektüel olan Alihan Töre olmuştur[7]. Alihan Töre, hem İslami kimliği hem de Türk milliyetçiliği temsil eden güçlü bir manevi otoriteye sahipti. Onun liderliği, Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ye sadece askerî değil, aynı zamanda yerel halkın geniş katılımını sağlayan meşru bir temel kazandırmıştır. Alihan Töre, tıpkı Sabit Damolla gibi, Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin Çin’den tamamen bağımsız, egemen bir devlet olmasını savunan bağımsızlıkçı fraksiyonun başını çekmiştir.

4.2. Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin İdeolojik Ayrışması ve Sovyetlerin Manipülasyonu

Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin liderliği, başlangıçtan itibaren iki ana fraksiyona ayrılmıştır: Birincisi, Alihan Töre’nin temsil ettiği, tam bağımsızlığı ve İslami-Türk kimliği önceleyen geleneksel-milliyetçi kanat; ikincisi ise, Sovyetler Birliği ile daha yakın işbirliğini savunan, modern solcu-milliyetçi eğilimli Ahmetcan Kasimi’nin liderliğindeki kanat[3]. Moskova, Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin ilerideki seyrini kendi çıkarlarına uygun olarak yönlendirmek için Kasimi fraksiyonunu aktif olarak desteklemiştir.

Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra, Sovyetler Birliği’nin asıl amacı ortaya çıkmıştır. Doğu Türkistan Cumhuriyeti, Çin üzerindeki diplomatik baskıyı artırmak için bir araç olarak kullanılmıştır. 1945’teki Çin-Sovyet Dostluk ve İttifak Antlaşması müzakereleri sırasında, Doğu Türkistan sorunu, Stalin tarafından KMT’den Mançurya’daki limanlar ve demiryolları üzerindeki imtiyazları ve Dış Moğolistan’ın bağımsızlığının tanınması kararını koparmak için bir “pazarlık kozu” olarak kullanılmıştır[4]. Sovyetler, kendi stratejik çıkarlarını elde ettikten sonra, Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ye olan desteğini kademeli olarak çekmeye başlamış ve cumhuriyeti KMT ile müzakere etmeye zorlamıştır.

4.3. Alihan Töre’nin Kaçırılışı ve Bağımsızlık İdealinin İhaneti

Sovyetler Birliği’nin Doğu Türkistan Cumhuriyeti’yi KMT ile bir koalisyon hükümeti kurmaya zorlaması, Doğu Türkistan Cumhuriyeti liderliğinde büyük bir krize yol açmıştır. Alihan Töre, Doğu Türkistan’ın tam bağımsızlığı idealinden taviz vermeyi reddetmiş ve Moskova’nın Çin’le uzlaşma baskısına karşı çıkmıştır. Alihan Töre’nin kararlı bağımsızlıkçı duruşu, Sovyetler için ciddi bir engel teşkil etmiştir.

1946 yılında, koalisyon hükümeti kurulmadan hemen önce, Alihan Töre Sovyet NKVD ajanları tarafından Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin başkenti Yining’den gizlice kaçırılmış ve Sovyetler Birliği’ne götürülmüştür[7]. Onun aniden ortadan kaybolması, Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlıkçı kanadının siyasî olarak tamamen felç olmasına ve cumhuriyetin Sovyet güdümündeki Kasimi liderliğindeki fraksiyonun kontrolüne girmesine neden olmuştur. Alihan Töre, hayatının geri kalanını Sovyetler Birliği’nde ev hapsinde geçirmiş ve Doğu Türkistan’ın bağımsızlık idealinin uluslararası güç oyununda nasıl feda edildiğinin canlı bir trajedisi olmuştur.

4.4. Koalisyon Hükümeti ve 1949’daki Liderlik Trajedisi

Alihan Töre’nin kaçırılmasının ardından Doğu Türkistan Cumhuriyeti, KMT ile 1946’da bir barış anlaşması imzalamış ve General Zhang Zhizhong’un vali olduğu bir koalisyon hükümeti kurulmuştur [1, 3]. Ancak bu koalisyon, KMT’nin özerklik reformlarını sürekli olarak yavaşlatması ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin Üç Bölge’deki (İli, Altay, Tarbagatay) askerî kontrolünü koruma konusundaki ısrarı nedeniyle 1947’de çökmüştür. KMT’nin Çin İç Savaşı’nda Komünistlere karşı zor durumda kalması, Doğu Türkistan üzerindeki baskıyı artırmasını engellemiştir.

1949’da Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) İç Savaşı kazanmasıyla Doğu Türkistan’ın kaderi yeniden belirlenmiştir. Sovyetler Birliği, stratejik odağını KMT’den ÇKP’ye kaydırarak[4], Doğu Türkistan Cumhuriyeti liderliğini yeni Komünist Çin yönetimiyle müzakere etmeye zorlamıştır. Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin önde gelen lider kadrosu (Ahmetcan Kasimi, Abdulkerim Abbas, İshak Beg Munonov vb.), Moskova üzerinden Pekin’e davet edilmiş, ancak 25 Ağustos 1949’da bindikleri uçak esrarengiz bir şekilde düşmüştür[2]. Bu uçak kazası, Doğu Türkistan’ın siyasî liderliğini tamamen ortadan kaldırmış ve ÇKP ordusunun bölgeye kansız bir şekilde girmesinin yolunu açmıştır. Doğu Türkistan, 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kontrolüne girmiştir.

5. Büyük Güçlerin Politikaları ve İki Cumhuriyetin Sonu: Karşılaştırmalı Analiz

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti, Doğu Türkistan halkının ulusal bağımsızlık arzusunun iki farklı tarihsel ve ideolojik tezahürüdür. Sabit Damolla’nın Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’i, Doğu Türkistan’ı Çin’in asimilasyonist baskısından kurtaracak, İslami kimliği ve Türk milliyetçiliği temel alan bir ulus-devlet kurmayı hedeflemiştir[6]. Ancak bu vizyon, Sovyetlerin ideolojik yayılmacılık korkusu nedeniyle Sheng Shicai ve Kızıl Ordu aracılığıyla ezilmiştir.

Alihan Töre’nin Doğu Türkistan Cumhuriyeti’si ise Sovyet desteğiyle kurulmuş olmasına rağmen, liderliğinde yine tam bağımsızlıkçı bir kanat barındırmıştır[7]. Ancak Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin kaderi, Sovyetlerin sadece Çin’den taviz koparmak için kullandığı bir “pazarlık kartı”[4] olmasından öteye gidememiştir. Alihan Töre’nin kaçırılması ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti liderliğinin 1949’daki uçak kazası, Moskova’nın, Doğu Türkistan’daki ulusal hareketin kendisini değil, sadece hareketin Çin üzerindeki kaldıraç potansiyelini önemsediğini açıkça göstermiştir.

Çin ve Sovyetler Birliği’nin Doğu Türkistan politikalarının ortak paydası, bölgenin tam bağımsızlığına asla izin vermemek olmuştur. Çin için bağımsızlık toprak bütünlüğü, Sovyetler için ise ideolojik güvenlik ve Orta Asya’daki egemenliğin tehdidi anlamına geliyordu[2]. Bu nedenle, Doğu Türkistanlı liderlerin vizyonları ne kadar büyük ve halkın desteği ne kadar güçlü olursa olsun, iki büyük jeopolitik gücün kesişim noktasında bağımsızlık hayali her defasında trajik bir sona mahkum edilmiştir.

Sonuç: Bağımsızlık İdealinin Mirası

1912-1949 yılları arasında Doğu Türkistanlıların bağımsızlık mücadeleleri, Büyük Güçlerin Arasında var olma mücadelesinin en dramatik örneklerinden birini teşkil eder. Sabit Damolla’nın liderliğindeki Birinci Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti, ulusal bağımsızlık idealinin öncüsü olmuş, ancak Sovyet müdahalesi ve Çin işbirliğiyle kısa sürede yıkılmıştır. On yıl sonra, Alihan Töre’nin liderliğindeki İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti, daha güçlü bir askerî temelde kurulmasına rağmen, Sovyetler’in diplomatik manevralarına kurban gitmiş; lideri kaçırılmış ve sonunda komünist Çin rejimine teslim edilmiştir.

Bu iki cumhuriyetin kuruluşu ve yıkılışı, Doğu Türkistan halkının ulusal kimlik ve kendi kaderini tayin etme arzusunun canlı kanıtlarıdır. Sabit Damolla’nın reformist milliyetçiliği ve Alihan Töre’nin manevi otoritesi, ulusal mücadeleye ideolojik derinlik ve halk desteği sağlamıştır. Ancak, bölgenin jeopolitik konumu, liderlerin yeteneklerinden ve halkın fedakarlıklarından çok daha ağır basmıştır. Doğu Türkistan, bağımsızlığını uluslararası güç dengelerinin çıkar çatışmaları uğruna feda etmiş, 1949’dan itibaren Çin’in kalıcı egemenliği altına girmiştir. Ancak Sabit Damolla ve Alihan Töre’nin mirası, Doğu Türkistan halkının sonraki nesillerinin ulusal bilinç ve direniş ruhunun temelini atmıştır.

Kaynaklar

  1. Forbes, Andrew D. W. (1986). Warlords and Muslims in Chinese Central Asia: A Political History of Republican Sinkiang 1911-1949. Cambridge: Cambridge University Press.
  2. Hasanli, Jamil. (2021). Soviet Policy in Xinjiang: Stalin and the National Movement in Eastern Turkistan. Lanham: Lexington Books.
  3. Benson, Linda. (1990). The Ili Rebellion: The Moslem Challenge to Chinese Authority in Xinjiang, 1944-1949. New York: M. E. Sharpe Inc.
  4. Ekrem, Erkin. (2008). 中蘇關係中的「東突」問題 (1944-1945) (The ‘East Turkestan’ Question in Sino-Soviet Relations (1944-1945)). 兩岸發展史研究 (Research on Cross-Strait Development History), (6), 147-252.
  5. Wang Ke (王柯). (2012). 東突厥斯坦獨立運動:1930年代至1940年代 (East Turkestan Independence Movement: 1930s to 1940s). Hong Kong: The Chinese University Press.
  6. Tursun, Nabijan. (2022). Uyghur Omumiy Tarixi (Genel Uygur Tarihi), Cilt 5: Şerqi Türkistan İslam Cumhuriyeti ve Uygur Millî Uyanış Hareketleri (1. Kısım). Washington, D.C.: Uyghur American Publishing House.
  7. Tursun, Nabijan. (2023). Uyghur Omumiy Tarixi (Genel Uygur Tarihi), Cilt 6: Şerqi Türkistan İslam Cumhuriyeti: Tantanası ve Trajedyası (2. Kısım). Washington, D.C.: Uyghur American Publishing House.