Türkiye’de yaşayan Uygur topluluğundan bir protestocu, Çin’in dışişleri bakanının Türkiye ziyaretini protesto etmek için 25 Mart 2021’de İstanbul’daki Beyazıt Camisi’nde Doğu Türkistan bayraklarıyla ayakta duruyor. © 2021 BULENT KILIC/AFP via Getty Images
Çin’den gelen Türk Müslümanların uluslararası koruma statüsü güvence altına alınmalı
HRW, 12 Kasım 2025
Türkiye makamları, Çin hükümetinden kaçarak güvenlik arayan Uygurların Türkiye’deki yasal ikamet imkanlarını giderek daha fazla kısıtlıyor.
Yakın zamana kadar baskıdan kaçan Uygurlar Türkiye’de kendilerini güvende hissedebiliyordu; ancak Çin–Türkiye ilişkilerinin yakınlaşması ve Erdoğan hükümetinin mültecilere ve göçmenlere yönelik baskılarını artırmasıyla birlikte, birçoğu giderek daha fazla kaygılanıyor.
Türkiye hükümeti, Uygurları üçüncü ülkelere sınır dışı etmeyi durdurmalı ve Uygurları mülteci olarak tanımalı. Diğer hükümetler, Uygurları Türkiye’ye transfer etmeyi durdurmalı ve Türkiye’deki Uygur mültecilerin güvenli üçüncü ülkelere yeniden yerleştirilmesini değerlendirmeli.
(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü, bugün yayımladığı bir raporda, Türkiye makamlarının Çin hükümetinden kaçarak güvenlik arayan Uygurların yasal ikametini giderek daha fazla kısıtladığını belirtti.
“Artık Korunmuyorlar: Türkiye’deki Uygurlar” başlıklı 51 sayfalık rapor, Uygurlara geçmişte tanınan uluslararası koruma statüsüne erişim imkanlarının ve Türkiye göç sistemi içinde gösterilen ayrıcalıklı muamelenin fiilen ortadan kaldırıldığını; bunun da Türkiye makamlarının Uygurların polis ve göç kayıtlarına keyfi olarak “tahdit kodları” işlemesi ve onları “kamu güvenliği tehdidi” olarak sınıflandırmasından kaynaklandığı tespitinde bulunuyor. Hükümet, bazı Uygurları insanlık dışı ve aşağılayıcı koşullarda idari gözetim altında tutuyor ve “gönüllü geri dönüş” formlarını imzalamaya zorluyor; bu durum, Uygurların Çin ile iade anlaşması bulunan üçüncü ülkelere sınır dışı edilme riskini artırıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya Direktörü Elaine Pearson, “Yakın zamana kadar baskıdan kaçan Uygurlar Türkiye’de kendilerini güvende hissediyordu; ancak Çin–Türkiye ilişkilerinin yakınlaşması ve Erdoğan hükümetinin mültecilere ve göçmenlere yönelik baskılarını artırmasıyla birlikte, birçoğu giderek daha fazla kaygılanıyor,” dedi. Pearson, “Bazı Uygurlar, yakalanıp geri gönderme merkezlerine gönderilmekten korktukları için, evlerinden dışarı adım atmaya cesaret edemediklerini anlatıyor; bazıları da güvenliğe kavuşmak için tehlikeli yolculuklara çıkarak başka ülkelere gitmeye çalıştıklarını ifade ediyor,” şeklinde konuştu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, 13 Uygur, 6 avukat ve durum hakkında bilgi sahibi Türkiyeli bir kamu görevlisiyle görüştü; ayrıca Türkiye hükümetinin politikaları ile sınır dışı etme kararları, dava dosyaları ve genelgeler gibi belgeleri inceledi. Örgüt ayrıca, Aralık 2018 ile Ekim 2025 arasında geri gönderme merkezlerinde tutulmuş 33 Uygura ilişkin kamuoyuna açık kaynaklara yansımış vakaları da gözden geçirdi.
İkamet izni Türkiye makamları tarafından keyfi biçimde iptal edilmiş bir Uygur, “Hiçbir yasal belgem olmadığı için, basit şeyler için, örneğin market alışverişine gitmek için bile dışarı çıkmaya korkuyorum; çünkü yeniden geri gönderme merkezine kapatılmak istemiyorum.,” şeklinde konuşuyor.
Mülteci ve göçmenlere yönelik baskı ortamında, Türkiye’deki diğer mülteci ve göçmenler gibi Uygurların polis ve göç kayıtlarına sıkça “tahdit kodu (G87)” işleniyor; bu kod bir dizi olumsuz ve çoğu kez yıkıcı sonuca yol açabiliyor. Bunlar arasında, uluslararası koruma başvurularının reddi, kişiye ikamet hakkı tanıyan başka statülerin verilmemesi ve vatandaşlık alma taleplerinin reddi yer alıyor. Uygurlar fiilen “düzensiz göçmen” konumuna düşürülüyor ve bazılarının sınır dışı edilmesine karar veriliyor. Herhangi bir nedenle bir polis memuru ya da göç idaresi görevlisiyle muhatap olduklarında, geri gönderme merkezine gönderilebiliyorlar.
Görüşülen Uygurlar ve avukatları, Uygurların geri gönderme merkezlerinde kötü muameleye maruz bırakıldığını ve sıklıkla “gönüllü geri dönüş” formlarını imzalamaya zorlandıklarını ve bu formların ülkelerine geri gönderilmelerinin ya da üçüncü bir ülkeye sınır dışı edilmelerinin önünü açtığını belirttiler. Görüşülen Uygurlardan en az üçü bu formu imzalamış; bunlardan biri Çin ile iade anlaşması bulunan Birleşik Arap Emirlikleri’ne sınır dışı edilmiş.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, rapor bulgularına ilişkin görüşlerini almak ve Türkiye’deki Uygurlar hakkında bilgi talep etmek amacıyla Göç İdaresi Başkanlığı’na 23 Eylül 2025 ve 27 Ekim 2025 tarihlerinde mektup iletti; ancak herhangi bir yanıt alamadı.
Tahdit kodlarının verilmesi, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun (YUKK) uygulanmasıyla bağlantılı. Bu kodların nasıl ve neden verildiği belirsiz. Uygulamada bu kodların kullanımının kanunun öngördüğü amaç ve sınırların çok ötesine geçtiği görülüyor. Çoğu zaman makul bir gerekçe, somut delil veya hukuka aykırı bir fiille açık bir nedensellik bağı olmaksızın uygulanıyor.
Türk hukukuna göre kişiler sınır dışı etme kararlarına itiraz edebilir. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uygurların bu kararlara karşı yaptığı itirazlara ilişkin 2024 ve 2025 tarihli beş mahkeme kararını inceledi. İncelenen tüm kararlarda mahkeme, kişilerin kamu güvenliği ve düzeni için tehdit oluşturduğu iddiasına hangi fiillerin dayanak oluşturduğunu belirtmeden sınır dışı etme kararını yerinde bulmuş. Daha da kaygı verici olan mahkemelerin her davada, başvuran Uygurun Çin’e gönderilmesi hâlinde kötü muamele ve işkence riski bulunduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle geri göndermeme (non-refoulement) yasağının uygulanmayacağına hükmetmiş olması. Bu tür çok sayıda itiraz başvurusu yapmış bir avukat, “Hakimler, tahdit kodlarını gördüklerinde, sırf temkinli davranmış olmak için, olumsuz [sınırdışı kararına itirazı reddeden] karar verebiliyorlar,” diyor.
Türkiye hükümeti, uluslararası hukukun geri göndermeme (non-refoulement) ilkesine saygı göstermekle yükümlüdür. Bu ilke, devletlerin herhangi bir kişiyi, zulüm, işkence ya da diğer ciddi kötü muameleye uğrama açısından gerçek bir riskle karşı karşıya kalacağı, yaşam hakkına yönelik bir tehdit altında olacağı ya da karşılaştırılabilir ağırlıkta diğer ciddi insan hakları ihlallerine maruz kalabileceği bir yere geri göndermesini yasaklar.
Komşudan gelen basit bir şikayet ya da bir ceza davasına adının karışması, dava beraatle sonuçlanmış olsa bile tahdit kodu uygulanması yönünde bir karara yol açabiliyor. Ayrıca Türkiye makamları, bu kodları diğer hükümetlerden gelen istihbarata da dayandırabiliyor. Sincan’da Uygur kimliğinin barışçıl savunuculuğunu veya ifadesini terörizmle bir tutan Çin hükümetinin “terörist” olarak nitelendirdiği kişilere ilişkin listeleri ilettiği bazı durumlar var.
Çin hükümeti, Uygurları 2017’den bu yana ağır insan hakları ihlallerine maruz bırakıyor; İnsan Hakları İzleme Örgütü ve bağımsız hukukçuların vardığı sonuç, bu ihlallerin insanlığa karşı suç teşkil ettiği. Uygurlar, özellikle Çin hükümetinin “hassas” saydığı Türkiye gibi bir ülkeden geri gönderildiklerinde, özgürlüğünden yoksun bırakılma, sorgulanma, işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz kalma riskleriyle karşı karşıya kalabiliyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya Direktörü Elaine Pearson, “Türkiye hükümeti geri göndermeme (non-refoulement) ilkesine saygı göstermeli, Uygurların üçüncü ülkelere sınır dışı edilmesini derhal durdurmalı ve Uygurları ilk bakışta (prima facie) esasına göre mülteci olarak tanımalı,” dedi. Pearson, “Diğer hükümetler, Uygurları Türkiye’ye transfer etmeyi durdurmalı; çünkü Türkiye artık Uygurlar için güvenli üçüncü ülke olarak kabul edilemez. Ayrıca Türkiye’den Uygur mültecilerin üçüncü ülkelere yeniden yerleştirilmesi de, Türkiye dışındaki diğer hükümetler tarafından değerlendirmeli,” dedi.
Seçilmiş Alıntılar
“Suçluymuşum gibi muamele gördüm. Bir yıl idari gözetimde kaldım… İkamet iznimi birkaç kez yenilemeye çalıştım ama başaramadım. Göç idaresi, son ikamet izni başvurumun reddedildiğini bildirdikten sonra, ülkeyi 10 gün içinde terk etmem gerektiğini söyledi. Bunun üzerine ülkeden ayrılmaya karar verdim. Geçerli Çin pasaportum vardı; Avrupa’da güvenliğe ulaşmanın bir yolu olabileceğini düşündüğüm üçüncü bir ülkeye uçak bileti aldım. Türkiye makamları beni havalimanında gözaltına aldı ve iki yıllık giriş yasağı koydu.”
– Türkiye makamları tarafından bir tahdit kodu nedeniyle keyfi biçimde idari gözetim altına alınan ve ardından Türkiye’den ayrılan bir Uygur, Haziran 2025.
“Koşullar çok kötüydü. Bir seferinde, tesis dokuz gün boyunca üst üste düzgün yemek sağlamadı. Bir geri gönderme merkezinde, bir hafta boyunca beton zeminde yattım ve iki kişiyle tek bir battaniyeyi paylaştım. Küçük bir koğuşta 20 kişi vardı; hijyen diye bir şey yoktu. Bitlenen insanlar gördüm.”
– Çeşitli geri gönderme merkezlerinde birkaç ay geçirmiş bir Uygur, Mayıs 2025.
“Bazı durumlarda, ‘şüpheli’ görülen biriyle telefon görüşmesi yapan kişilere bile kod atanabiliyor. Örneğin, ‘terörizm’ şüphesiyle gözaltına alınan bir Uygur vardı; delil yetersizliği nedeniyle koşulsuz serbest bırakıldı. Ancak soruşturma ‘terörizm’ ile ilgili olduğu için bu kişiyle telefon görüşmesi yapan herkese soruşturma sırasında G87 kodu verildi. Söz konusu kişi serbest bırakıldı ama o sırada G87 kodu verilenler arasında göçmenlik statüsünde ciddi sorunlar yaşayanlar var.”
– Uygurlara ilişkin davalarda çalışan bir avukat, Temmuz 2025.
“Hükümetin Uygurların uzun dönem ikamet izinlerini iptal edip [yerine] insani ikamet izni verdiği çok sayıda vaka var. Bu kararlar keyfi. Ve bazı müvekillerimin insani ikamet izinleri de iptal ediliyor ya da yenilenmiyor. Bu gibi durumlarda insanlar bir yıla kadar bu merkezlerde tutulabiliyor. Sonra herhangi bir yasal statü olmaksızın serbest bırakılıyorlar. Ardından birkaç gün sonra başka bir polis çevirmesinde yeniden gözetim altına alınabiliyorlar. Uygun belgeleri olmayanlar için bu… korkunç bir kısır döngü. Türkiye, Uygurlar için giderek yaşanmaz bir yer haline geliyor.”
– Uygurlara ilişkin davalarda çalışan bir avukat, Haziran 2025.