Stratejik Yakınlaşma, Söylentiler ve Jeopolitik Gerçeklikler
18 Kasım 2025
Bu makale, Suriye’de Beşşar Esad rejiminin devrilmesinin ardından kurulan yeni geçiş hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin yeniden şekillenme sürecini ele almaktadır. Makale, Suriye Geçici Hükümeti Dışişleri Bakanı Esad Hasan el-Şeybani’nin Pekin’e gerçekleştirdiği kritik ziyareti merkeze alarak, bu yeni dönemin diplomatik, stratejik ve ekonomik boyutlarını analiz etmektedir. Ziyaret sırasında ve sonrasında ortaya atılan, Suriye’deki Uygur savaşçıların Çin’e iade edileceği yönündeki iddialar, bu iddiaların ortaya çıkış nedenleri, Suriye tarafından hızla yalanlanması ve bu durumun arkasındaki karmaşık dinamikler özel bir odak noktası olarak incelenmektedir. Çalışma, Çin’in Suriye’ye yönelik pragmatik dış politikasını, yeni Suriye yönetiminin meşruiyet ve yeniden inşa arayışını, Türkiye ve Katar gibi bölgesel aktörlerin rolünü ve en önemlisi, Suriye’deki farklı Uygur gruplarının (Türkistan İslam Partisi, diğer muhalif gruplarla hareket edenler ve sivil aileler) geleceğine ilişkin olası senaryoları çok katmanlı bir perspektifle değerlendirmektedir. Bu analiz, Suriye’nin, Çin’in küresel Uygur politikası ve Orta Doğu’daki jeopolitik rekabet için yeni bir arenaya dönüşme potansiyelini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Değişen Dengeler ve Yeni Bir Başlangıç Arayışı
Suriye’de yaklaşık on beş yıl süren iç savaşın Beşşar Esad rejiminin çöküşüyle sonuçlanması, sadece Orta Doğu’da değil, küresel güç dengeleri açısından da yeni bir sayfa açmıştır. Bu yeni dönemin en dikkat çekici diplomatik gelişmelerinden biri, Suriye’de kurulan geçiş hükümetinin Dışişleri Bakanı Esad Hasan el-Şeybani’nin, Esad rejiminin en önemli uluslararası destekçilerinden biri olan Çin Halk Cumhuriyeti’ne resmi bir ziyarette bulunmasıdır[1]. Bu ziyaret, bir yandan Pekin’in pragmatik ve esnek dış politika anlayışını gözler önüne sererken, diğer yandan yeni Suriye yönetiminin uluslararası alanda meşruiyet kazanma ve ülkenin yeniden inşası için güçlü ortaklar bulma çabasının somut bir göstergesi olmuştur.
Bu stratejik yakınlaşma, beraberinde son derece hassas ve karmaşık bir konuyu da gündeme getirmiştir: Suriye’de bulunan ve bir kısmı Esad rejimine karşı savaşmış olan Uygurların geleceği. Ziyaretin hemen ardından uluslararası basında, özellikle de Fransız medyasında, yeni yönetimin Çin’in ekonomik ve siyasi desteğini kazanmak karşılığında Uygur savaşçıları Pekin’e iade edeceği yönünde ciddi iddialar ortaya atılmıştır[10]. Bu iddialar, hem Suriye içindeki dengeleri hem de uluslararası insan hakları camiasını yakından ilgilendiren bir tartışma başlatmıştır. Ancak Şam yönetimi, bu haberleri hızla ve kesin bir dille yalanlayarak, böyle bir niyetlerinin olmadığını deklare etmiştir[11, 15].
Bu makale, söz konusu ziyaretin ve iade iddialarının arka planını, Çin ve yeni Suriye yönetiminin karşılıklı beklentilerini, söylentilerin ortaya çıkış nedenlerini ve yalanlanmasının ardındaki siyasi mantığı derinlemesine analiz edecektir. Ayrıca, Suriye’deki Uygur varlığının homojen bir yapı olmadığı gerçeğinden hareketle, farklı grupların gelecekte karşılaşabileceği olası senaryolar (iade, entegrasyon, üçüncü bir ülkeye yerleştirilme veya belirsizlik içinde kalma) ve bu senaryolara etki edebilecek uluslararası ve bölgesel faktörler (Türkiye’nin rolü, Batı’nın tepkisi vb.) kapsamlı bir şekilde ele alınacaktır. Bu bağlamda, Suriye’deki rejim değişikliğinin, Pekin’in “terörle mücadele” söylemi altında yürüttüğü küresel Uygur politikasını nasıl etkileyeceği ve yeni Suriye yönetiminin bu hassas dengeyi nasıl yöneteceği sorusu, analizin temel odak noktasını oluşturacaktır.
Tarihsel Arka Plan: Esad Döneminde Çin’in Suriye Politikası ve Stratejik Çıkarları
Çin’in Suriye’deki yeni yönetimle hızla temas kurmasını doğru anlamlandırabilmek için, Pekin’in Esad rejimi dönemindeki politikasını ve bu politikanın temel motivasyonlarını anlamak kritik bir öneme sahiptir. Çin, Suriye iç savaşının başından itibaren, dış politikasına yön veren “iç işlerine karışmama” ve “devlet egemenliğine saygı” ilkeleri çerçevesinde hareket etmiştir. Bu ilkesel duruş, Pekin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Suriye’ye yönelik askeri müdahaleyi veya sert yaptırımları öngören karar tasarılarını Rusya ile birlikte defalarca veto etmesiyle somutlaşmıştır[16]. Bu vetolar, Esad rejiminin uluslararası baskı karşısında ayakta kalmasında önemli bir rol oynamıştır.
Çin’in bu tutumunun arkasında birkaç temel stratejik çıkar yatmaktadır. Birincisi, Pekin, 2011’de Libya’ya yapılan NATO müdahalesini bir emsal olarak görmüş ve Batı liderliğindeki “rejim değişikliği” operasyonlarına prensip olarak karşı çıkmıştır. Çinli stratejistlere göre, bu tür müdahaleler bölgesel istikrarsızlığı artırmakta, radikal grupların güçlenmesine zemin hazırlamakta ve Çin’in ekonomik çıkarlarına zarar vermektedir. Suriye’nin istikrarsızlaşmasının, Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi” (BRI) için stratejik bir kavşak olan Orta Doğu’da daha geniş bir kaosa yol açmasından endişe duyulmuştur[14].
İkincisi, Çin için “terörle mücadele” konusu, özellikle Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki durum nedeniyle ulusal güvenliğinin merkezinde yer almaktadır. Pekin, Suriye’deki çatışma ortamının, Türkistan İslam Partisi (TİP) gibi Uygur ayrılıkçı ve cihatçı gruplar için bir eğitim ve örgütlenme sahasına dönüşmesinden derin bir rahatsızlık duymuştur. Esad rejimi, bu grupları “terörist” olarak tanımladığı için, Pekin ile Şam arasında “terörle mücadele” konusunda doğal bir söylem birliği oluşmuştur. Çin, Esad rejimini destekleyerek, dolaylı olarak Sincan’a yönelik bir tehdit olarak gördüğü bu grupların zayıflatılmasını ummuştur.
Üçüncüsü, ekonomik çıkarlar da Çin’in politikasında önemli bir yer tutmuştur. Savaş öncesinde Suriye, Çin için büyük bir pazar olmasa da, ülkenin yeniden inşası sürecinde Çinli şirketler için devasa fırsatlar barındırdığı öngörülmekteydi. Pekin, savaş sonrası dönemde altyapı, enerji ve telekomünikasyon gibi alanlarda öncü bir rol oynamayı hedeflemiş ve bu hedefe ulaşmak için mevcut rejimle iyi ilişkiler kurmayı stratejik bir yatırım olarak görmüştür. Bu nedenle, Çin’in Esad rejimine verdiği destek, tamamen ideolojik bir ittifaktan ziyade, küresel jeopolitik vizyonu, ulusal güvenlik kaygıları ve uzun vadeli ekonomik hesaplarına dayanan pragmatik bir stratejinin ürünüydü[17].
Rejim Değişikliği ve Çin’in Pragmatik Uyum Süreci
Esad rejiminin beklenmedik bir hızla çökmesi, Pekin’i hazırlıksız yakalamış gibi görünse de, Çin diplomasisinin krize adaptasyon yeteneği ve pragmatizmi kısa sürede kendini göstermiştir. Yıllarca Esad’ı desteklemiş olmasına rağmen Pekin, yeni gerçekliği hızla kabullenmiş ve Suriye’deki çıkarlarını korumak için yeni geçiş hükümetiyle derhal diyalog kanalları açmıştır. Çin’in bu hızlı manevrası, dış politikasının ideolojik dogmalardan çok ulusal çıkarlara odaklandığının açık bir kanıtıdır. Pekin için önemli olan, Suriye’yi kimin yönettiğinden ziyade, yönetimin Çin’in temel çıkarlarına (istikrar, ekonomik işbirliği ve terörle mücadele) saygı duyup duymadığıdır[9].
Bu pragmatik uyum sürecinin zirve noktasını, Suriye Geçici Hükümeti Dışişleri Bakanı Esad Hasan el-Şeybani’nin Pekin ziyareti oluşturmuştur. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Şeybani’yi en üst düzeyde ağırlaması ve yapılan görüşmelerin içeriği, Pekin’in yeni döneme ilişkin stratejisini net bir şekilde ortaya koymuştur. Çin Dışişleri Bakanlığı’nın resmi açıklamalarına göre, görüşmelerde şu konular öne çıkmıştır:
- Egemenliğe ve Toprak Bütünlüğüne Karşılıklı Saygı: Çin, Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu ve “Suriye liderliğinde, Suriye’ye ait” bir siyasi çözüm sürecini desteklediğini vurgulamıştır. Bu, Pekin’in yeni yönetime meşruiyet atfettiğinin ve dış müdahalelere karşı olduğunu yinelediğinin bir işaretidir[1, 2].
- Yeniden İnşa ve Ekonomik İşbirliği: Çin, Suriye’nin yeniden inşası sürecinde aktif bir rol oynamaya hazır olduğunu belirtmiş ve “Kuşak ve Yol Girişimi” çerçevesinde işbirliği potansiyeline dikkat çekmiştir. Bu, yeni Suriye yönetimi için en cazip tekliflerden biridir, zira ülke Batı yaptırımları altındadır ve yeniden inşa için devasa bir finansmana ihtiyaç duymaktadır[8].
- Terörle Mücadelede Ortaklık: Görüşmelerin en kritik başlıklarından biri “terörle mücadele” olmuştur. Çin, Suriye’nin terörle mücadelesine destek verdiğini ifade ederken, özellikle Doğu Türkistan İslami Hareketi (ETIM), yani TİP’i hedef göstermiştir. Suriye tarafı da Çin’in ulusal güvenliğini tehdit eden terör örgütleriyle mücadelede işbirliğine hazır olduğunu belirtmiştir[4].
- “Tek Çin” Politikasına Bağlılık: Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani, ülkesinin “Tek Çin” ilkesine sıkı sıkıya bağlı olduğunu ve Tayvan’ı Çin’in ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü teyit etmiştir. Bu, Pekin’in her diplomatik görüşmede aradığı temel bir güvencedir ve yeni yönetimin Çin’e verdiği önemli bir diplomatik jesttir [5, 6].
Sonuç olarak, Çin’in stratejisi açıktır: Esad sonrası dönemde Suriye’deki varlığını ve etkisini sürdürmek, ülkenin yeniden inşasından ekonomik pay almak ve en önemlisi, Uygur meselesini kendi ulusal güvenlik öncelikleri doğrultusunda yönetebileceği bir ortak kazanmak. Yeni Suriye yönetimi için ise Çin, Batı’ya karşı dengeleyici bir güç, BMGK’da potansiyel bir koruyucu ve ülkenin harabeye dönmüş ekonomisi için bir can simidi niteliğindedir. Bu karşılıklı çıkarlar, ilişkinin temelini oluşturmaktadır.
Uygurların İadesi Söylentisi: Doğuşu, Nedenleri ve Yalanlanmasının Analizi
Dışişleri Bakanı Şeybani’nin Pekin ziyareti devam ederken, uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandıran bir iddia ortaya atıldı: Yeni Suriye yönetimi, Çin ile yapacağı anlaşmalar karşılığında, ülkede bulunan Uygur savaşçıları Pekin’e iade etmeyi kabul etmişti[10]. Bu iddia, ilk olarak RFI (Radio France Internationale) gibi kaynaklarda yer bulmuş ve hızla yayılmıştır. Söylentinin bu kadar ciddiye alınmasının ve geniş bir yankı bulmasının arkasında yatan birkaç güçlü neden bulunmaktadır.
Öncelikle, Çin’in dünya genelindeki Uygur diasporası ve muhalifleri üzerindeki baskısı ve birçok ülkeyi iade konusunda ikna etme çabaları bilinen bir gerçektir. Pekin, “terörle mücadele” argümanını kullanarak Mısır, Tayland, Malezya ve bazı Orta Asya ülkelerinden Uygurların iadesini sağlamıştır. Bu nedenle, ekonomik ve siyasi olarak zayıf bir konumda olan, uluslararası meşruiyete ve paraya şiddetle ihtiyaç duyan yeni Suriye yönetiminin de benzer bir baskıya boyun eğebileceği düşüncesi oldukça akla yatkın görünmüştür.
İkinci olarak, Suriye’deki Uygur varlığının niteliği bu söylentiyi beslemiştir. Özellikle İdlib vilayetinde yoğunlaşan ve Hey’et Tahrir el-Şam (HTŞ) ile birlikte Esad rejimine karşı savaşan Türkistan İslam Partisi (TİP), hem Çin hem de BM tarafından terör örgütü olarak tanınmaktadır. Yeni Suriye hükümetinin omurgasını oluşturan HTŞ ve diğer gruplar, TİP ile geçmişte müttefik olsalar da, devletleşme sürecinde bu tür radikal unsurları tasfiye etme veya kontrol altına alma ihtiyacı duyabilirlerdi. Çin’e birkaç TİP liderini iade etmek, hem uluslararası alanda “terörle mücadele eden sorumlu bir aktör” imajı çizmek hem de Pekin’den milyarlarca dolarlık bir destek almak için ödenebilecek bir bedel olarak görülebilirdi.
Ancak bu beklentilerin ve söylentilerin aksine, Suriye geçiş hükümeti iddiaları çok sert ve net bir dille yalanladı. Dışişleri Bakanlığı kaynakları, “bu haberlerin asılsız olduğunu” ve “Suriye’nin devrim ilkelerine ve misafirperverlik ahlakına aykırı” bir eylemde bulunmayacaklarını açıkladı[11,15]. Bu yalanlamanın da kendine özgü güçlü ve mantıklı sebepleri vardır.
Birincisi ve en önemlisi, yeni Suriye yönetiminin iç meşruiyetidir. Bu yönetim, Esad rejimine karşı savaşan çeşitli muhalif grupların bir koalisyonudur. Bu grupların birçoğu, TİP dahil olmak üzere Uygur savaşçıları “zalim rejimlere karşı savaşan din kardeşleri” olarak görmektedir. Bu savaşçıları, kendilerini yıllardır “soykırımla” suçladıkları Çin rejimine teslim etmek, yeni yönetim için büyük bir ihanet olarak algılanacak ve koalisyon içinde derin bir krize yol açacaktır. Bu, hükümetin kendi tabanına ve silahlı gücüne karşı bir hareket olacağından, siyasi bir intihar anlamına gelebilirdi.
İkincisi, yeni yönetimin uluslararası imajı ile ilgilidir. Esad rejiminden sonra Suriye’de insan haklarına saygılı, adil ve meşru bir yönetim kurduğunu iddia eden bir hükümetin, ilk uluslararası eylemlerinden birinin bir etnik grubu toplu halde iade etmek olması, bu imajı yerle bir ederdi. Batılı ülkeler ve uluslararası insan hakları örgütleri tarafından anında kınanacak ve bu durum, yönetimin Batı ile ilişkiler kurma çabalarını baltalayacaktı.
Üçüncüsü, Türkiye ve Katar gibi bölgesel müttefiklerin rolüdür. Özellikle Türkiye, hem Suriye muhalefetinin en önemli destekçisi hem de kendisini tarihsel ve kültürel bağları nedeniyle Uygurların hamisi olarak konumlandıran bir ülkedir. Ankara’nın, müttefiki olan yeni Suriye yönetiminin Uygurları Çin’e iade etmesine göz yumması düşünülemez. Böyle bir gelişme, Türkiye’nin hem iç kamuoyunda hem de Türk dünyasındaki prestijine büyük bir darbe vururdu. Dolayısıyla, Ankara’nın bu konuda Şam üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğu ve bu tür bir adıma kesinlikle karşı çıktığı tahmin edilmektedir.
Bu nedenlerle, toplu iade söylentisi, yeni Suriye yönetiminin iç ve dış siyasi gerçekleriyle örtüşmemektedir. Söylentinin kendisi, belki de Çin veya başka aktörler tarafından yeni yönetimin niyetini ve uluslararası tepkileri ölçmek için ortaya atılmış bir “test balonu” olabilir. Ancak gelen yalanlama, Şam’ın en azından şimdilik bu kırmızı çizgiyi geçmeye niyetli olmadığını göstermiştir.
Suriye’deki Uygur Varlığının Katmanlı Yapısı: Tek Bir Gruptan Fazlası
Suriye’deki Uygurların geleceğini tartışırken, bu topluluğu homojen bir “savaşçılar” bloğu olarak görmekten kaçınmak, doğru bir analiz için elzemdir. Suriye’deki Uygur varlığı, farklı motivasyonlara, bağlantılara ve statülere sahip en az üç ana katmandan oluşmaktadır:
a) Türkistan İslam Partisi (TİP) Savaşçıları ve Aileleri: Bu grup, Suriye’deki Uygurların en görünür ve en çok tartışılan kesimidir. Afganistan-Pakistan sınır bölgesinde ortaya çıkan ve El Kaide ile bağlantılı olduğu iddia edilen TİP, Suriye iç savaşının başlamasıyla birlikte yüzlerce, hatta binlerce savaşçısını aileleriyle birlikte Suriye’ye, özellikle de İdlib’e taşımıştır. Burada HTŞ’nin müttefiki olarak Esad rejimine karşı en ön saflarda savaşmışlardır. Disiplinli ve savaşma kabiliyeti yüksek bir grup olarak bilinirler. Çin’in doğrudan hedefinde olan ve uluslararası alanda “terörist” olarak tanınan bu grubun geleceği, en belirsiz ve riskli olanıdır. Yeni Suriye yönetimi, TİP’i bir yandan silahlı bir güç olarak kontrol altında tutmak, diğer yandan da Çin ile ilişkilerde bir pazarlık unsuru olarak kullanmak gibi ikili bir zorlukla karşı karşıyadır.
b) Diğer Muhalif Gruplar İçindeki Uygurlar: TİP’e katılmayan ancak Ahrar el-Şam, Ceyş el-İslam gibi diğer Sünni muhalif grupların saflarında savaşan Uygurlar da bulunmaktadır. Bu grupların birçoğu, bugün yeni geçiş hükümetinin siyasi veya askeri yapısının bir parçasıdır. Dolayısıyla, bu Uygurların statüsü, TİP üyelerinden farklıdır. Onlar, “devrimin” bir parçası olarak görülebilir ve yeni Suriye ordusuna veya güvenlik bürokrasisine entegre edilme potansiyelleri daha yüksek olabilir. Onları Çin’e iade etmek, TİP üyelerini iade etmekten çok daha zor ve siyasi olarak maliyetli olacaktır, çünkü bu, yeni yönetimin kendi kurucu unsurlarından birini tasfiye etmesi anlamına gelecektir.
c) Sivil Mülteciler ve Aileler: Savaşçı kimliği olmayan, sadece Çin’deki baskı ve zulümden kaçarak Suriye’ye sığınan çok sayıda Uygur aile de bulunmaktadır. Bu insanlar, muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde daha güvenli ve İslami bir yaşam sürebilecekleri umuduyla bu zorlu yolculuğu yapmışlardır. Bu grubun durumu, tamamen insani bir meseledir. Onların Çin’e iade edilmesi, uluslararası mülteci hukukunun (özellikle geri göndermeme ilkesinin) açık bir ihlali olacak ve yeni Suriye yönetimini uluslararası alanda çok zor bir duruma sokacaktır. Bu sivil nüfusun korunması, yönetimin insan hakları konusundaki samimiyetinin bir testi olacaktır.
Bu üç katmanlı yapı, “Uygurların iadesi” meselesinin neden basit bir “evet” veya “hayır” cevabıyla geçiştirilemeyeceğini göstermektedir. Yeni Suriye hükümeti, bu farklı gruplara yönelik farklı politikalar izleyebilir. Örneğin, TİP’in radikal lider kadrosunu hedef alırken, sıradan savaşçıları ve sivilleri korumaya yönelik bir strateji benimseyebilir.
Geleceğe Yönelik Senaryolar: Belirsizlik Kıskacındaki Uygurlar
Suriye’deki Uygurların geleceği, Şam, Pekin, Ankara ve diğer uluslararası aktörler arasındaki karmaşık güç dengelerinin bir sonucu olarak şekillenecektir. Mevcut durum ve dinamikler göz önüne alındığında, birkaç olası senaryo öngörülebilir:
Senaryo 1: Toplu İade (En Düşük İhtimalli Senaryo): Bu senaryo, söylentilerin gerçeğe dönüşerek yeni Suriye yönetiminin, kapsamlı bir ekonomik ve siyasi paket karşılığında ülkedeki tüm Uygurları veya en azından tüm savaşçıları Çin’e iade etmesini içerir. Yukarıda analiz edildiği gibi, iç meşruiyet krizi, bölgesel müttefiklerin (özellikle Türkiye’nin) baskısı ve uluslararası imaj kaybı gibi nedenlerden dolayı bu senaryonun gerçekleşme ihtimali oldukça düşüktür. Bu, yeni yönetim için siyasi bir intihar olurdu.
Senaryo 2: Seçici İade ve İstihbarat Paylaşımı (Gizli Pazarlık Senaryosu): Bu, daha karmaşık ve daha olası bir senaryodur. Suriye yönetimi, kamuoyuna açık bir iade anlaşması yapmaktan kaçınırken, perde arkasında Çin ile “terörle mücadele” konusunda işbirliği yapabilir. Bu işbirliği, TİP’in üst düzey liderlerinden birkaçının gizlice Çin’e teslim edilmesi, grubun finansal ve lojistik ağları hakkında istihbarat paylaşımı veya Çin’in Suriye topraklarında TİP’e yönelik operasyon yapmasına dolaylı olarak izin verilmesi şeklinde olabilir. Bu, Şam’ın hem Pekin’i bir ölçüde memnun etmesini hem de iç kamuoyunda büyük bir tepki çekmekten kaçınmasını sağlayabilecek pragmatik, ancak ahlaki olarak sorunlu bir orta yol olabilir.
Senaryo 3: Entegrasyon ve Kontrol Altında Tutma (İç Çözüm Senaryosu): Bu senaryoda, yeni Suriye yönetimi, Uygurları (özellikle TİP dışındakileri) Suriye toplumuna entegre etmeye çalışır. Savaşçılar silahsızlandırılıp yeni orduya veya sivil hayata dahil edilebilir, ailelere ise yerel kimlik veya vatandaşlık verilerek yasal bir statü kazandırılabilir. TİP gibi gruplar ise sıkı bir denetim altında tutularak Çin’e tehdit oluşturmaları engellenir. Bu, yönetimin “devrim kardeşliği” söylemiyle tutarlı bir politika olur, ancak Çin’i tatmin etmeyebilir ve Pekin ile ilişkilerde sürekli bir gerilim kaynağı yaratabilir.
Senaryo 4: Üçüncü Bir Ülkeye Yerleştirilme (Türkiye Faktörü): Bu, özellikle sivil Uygurlar ve TİP’e mesafeli duran savaşçılar için en insani ve siyasi olarak akılcı çözümlerden biri olabilir. Türkiye, tarihi ve kültürel bağları nedeniyle bu insanlara kapılarını açabilir. Böyle bir çözüm, Suriye yönetimini Çin ile karşı karşıya gelme sorumluluğundan kurtarır, Türkiye’nin Uygurların hamisi rolünü pekiştirir ve insani bir krizi önler. Ancak bu, Pekin’in sert tepkisine yol açabilir ve Türkiye-Çin ilişkilerini daha da gerebilir. Ayrıca, binlerce silahlı ve radikalleşmiş kişinin Türkiye’ye taşınması, Ankara için de kendi güvenlik risklerini barındırır.
Senaryo 5: Belirsizlik ve Arafta Kalma (En Yüksek İhtimalli Kısa Vadeli Senaryo): En olası senaryo, yeni Suriye hükümetinin öncelikli olarak devlet kurumlarını inşa etme, iç istikrarı sağlama ve ekonomiyi canlandırma gibi daha acil sorunlara odaklanması ve Uygur meselesini bilinçli olarak ertelemesidir. Bu durumda, Uygurlar yasal bir statüye sahip olmadan, belirsizlik içinde yaşamaya devam ederler. Ne iade edilirler ne de tam olarak entegre olurlar. Gelecekleri, Suriye’nin iç siyasi konsolidasyon sürecinin nasıl işleyeceğine ve Çin’in baskısının ne kadar artacağına bağlı olarak zamanla şekillenir. Bu “dondurulmuş” durum, kısa ve orta vadede en muhtemel sonuç gibi görünmektedir.
Sonuç: Stratejik Kavşaktaki Yeni Suriye ve Uygurların Kaderi
Suriye’deki rejim değişikliği, Pekin’in Orta Doğu politikasında yeni bir dönemi başlatmıştır. Çin, yıllarca desteklediği Esad rejiminin ardından, çıkarlarını korumak adına yeni yönetimle pragmatik bir ilişki kurmakta tereddüt etmemiştir. Suriye Dışişleri Bakanı’nın Pekin ziyareti, bu yeni ilişkinin temelini atmış; karşılıklı olarak egemenliğe saygı, yeniden inşa ve terörle mücadele konularında bir anlayış birliği oluşmuştur.
Ancak bu yakınlaşmanın gölgesinde kalan Uygurların geleceği, yeni Suriye yönetiminin en zorlu sınavlarından biri olacaktır. İade söylentilerinin hızla yayılması ve aynı hızla yalanlanması, meselenin ne kadar hassas olduğunu ve çok sayıda iç ve dış dinamiği barındırdığını göstermiştir. Toplu bir iadenin gerçekleşme ihtimali, yeni yönetimin kendi meşruiyetini ve bölgesel ittifaklarını riske atacak olması nedeniyle zayıftır. Ancak bu, Uygurların güvende olduğu anlamına gelmemektedir. Seçici iadeler, gizli istihbarat paylaşımı veya sürekli bir baskı altında belirsizlik içinde yaşama ihtimali oldukça gerçektir.
Suriye’deki Uygurların kaderi, büyük ölçüde yeni Şam yönetiminin karakterini, egemenliğini ve Çin’in devasa ekonomik gücü ile Türkiye gibi bölgesel müttefiklerin siyasi baskısı arasında ne kadar ustaca bir denge kurabileceğini gösterecektir. Suriye, sadece kendi geleceğini değil, aynı zamanda Çin’in küresel “terörle mücadele” stratejisinin ve Uygur politikasının sınırlarının test edileceği yeni ve kritik bir jeopolitik arenaya dönüşmüştür. Önümüzdeki dönem, bu hassas denklemin nasıl çözüleceğini ve arafta kalmış binlerce insanın kaderinin ne yönde evrileceğini gösterecektir.
Kaynakça:
[1] Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. (2025, 17 Kasım). Wang Yi Holds Talks with Syrian Caretaker Foreign Minister Asaad Hassan al-Shaybani.
[2] Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. (2025, 17 Kasım). Wang Yi Meets with Syrian Caretaker Foreign Minister Asaad Hassan al-Shaybani.
[3] Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. (2025, 17 Kasım). Foreign Ministry Spokesperson Lin Jian’s Regular Press Conference on November 17, 2025.
[4] Anadolu Ajansı. (2025, 17 Kasım). Syria, China pledge closer collaboration on security, counter-terrorism.
[5] SANA (Syrian Arab News Agency). (2025, 17 Kasım). Al-Shaybani from Beijing: We look forward to a strategic partnership with China.
[6] SANA (Syrian Arab News Agency). (2025, 17 Kasım). Syria and China agree to combat terrorism and enhance economic cooperation.
[7] SANA (Syrian Arab News Agency). (2025, 17 Kasım). Chinese Foreign Minister: We support Syria in preserving its sovereignty and territorial integrity.
[8] Asharq Al-Awsat. (2025, 17 Kasım). China FM Pledges Support for Syria in Achieving Peace.
[9] South China Morning Post (SCMP). (2025, 17 Kasım). China looks to get relations with Syria back on track after Assad’s downfall.
[10] Radio France Internationale (RFI). (2025, 17 Kasım). La Syrie va remettre à la Chine des jihadistes ouïghours.
[11] The New Arab. (2025, 18 Kasım). Syria denies reports of handover of Uyghurs as FM visits China.
[12] Al Jazeera. (2025, 17 Kasım). محادثات صينية سورية تتناول تعزيز العلاقات ومكافحة الإرهاب (Çin-Suriye Görüşmeleri İlişkilerin Güçlendirilmesi ve Terörle Mücadeleyi Ele Aldı).
[13] ResearchGate. (Tarih belirtilmemiş). السياسة الصينية تجاه الصراع الطائفي في سوريا ومستقبلها (Suriye’deki Mezhep Çatışmasına Yönelik Çin Politikası ve Geleceği).
[14] Jusoor for Studies. (2024, 15 Aralık). ماذا يعني سقوط الأسد للصين؟ (Esad’ın Düşüşü Çin İçin Ne Anlama Geliyor?).
[15] Asharq Al-Awsat (Arapça). (2025, 17 Kasım). دمشق تنفي نيتها تسليم مقاتلين من الإيغور إلى بكين (Şam, Uygur Savaşçıları Pekin’e Teslim Etme Niyetini Yalanladı).
[16] Uygur Araştırma Enstitüsü. 7 Kasım 2025. بېيجىڭنىڭ سۈرىيە سىياسىتى: ئېمبارگوغا ئاۋاز بېرىشتىكى بىتەرەپ پوزىتسىيەسىنىڭ ئارقا كۆرۈنۈشى
[17] Uygur Araştırma Enstitüsü. 8 Eylül 2025. سۈرىيەدىكى يېڭى ۋەزىيەت ۋە خىتاينىڭ ئىستراتېگىيەلىك ئىككىلىنىشى