21 Kasım 2025
Özet
Bu yazı, 17 Kasım 2025 tarihinde Çin Komünist Partisi Ürümçi Komitesi tarafından düzenlenen “Bilim ve Teknoloji İnovasyon Konferansı”nın[1] söylem ve politika çıktılarını analiz etmektedir. Çalışma, resmi haber metninde geçen “teknolojik atılım”, “yetenek transferi” ve “güvenlik” kavramlarını; yerleşimci sömürgeciliği (settler colonialism), dijital otoriterizm ve merkez-çevre (center-periphery) teorileri bağlamında yeniden okumaktadır. Analiz, DoğuTürkistan’daki teknolojik yatırımların salt iktisadi kalkınma hamleleri olmadığını; aksine, doğal kaynakların merkeze transferini hızlandıran, gözetim kapasitesini derinleştiren ve demografik mühendisliği meşrulaştıran bir “tekno-sömürgeci” yönetimsellik aracı olduğunu öne sürmektedir.
1. Giriş: Modernizasyon Söylemi ve Sömürgeci Meşruiyet
Çin Komünist Partisi (ÇKP) “Sincan” Sekreteri Chen Xiaojiang başkanlığında 17 Kasım 2025 tarihinde düzenlenen Bilim ve Teknoloji İnovasyon Konferansı, bölgenin yönetişim stratejisinde bir paradigma değişiminden ziyade, klasik sömürgeci pratiklerin teknolojik araçlarla tahkim edilmesini temsil etmektedir. Konferansta çizilen “sosyalist modernleşme” vizyonu, siyaset bilimi ve post-kolonyal literatürde “Kalkınmacılık” (Developmentalism)ideolojisi olarak tanımlanan olguyla örtüşmektedir. Bu bağlamda teknolojik dönüşüm, salt iktisadi bir hedef olmaktan çıkıp, Michael Hechter’in “İç Sömürgecilik” (Internal Colonialism) teorisinde belirttiği üzere, merkezin (Pekin) çevre (Doğu Türkistan) üzerindeki kültürel ve idari tahakkümünü rasyonelize eden bir meşruiyet aracına dönüşmektedir (Michael, 1999: 6).[2]
Tarihsel olarak Batılı sömürge güçlerinin kullandığı medenileştirme misyonu (mission civilisatrice ) söylemi, Çin’in güncel söyleminde “bilimsel kalkınma” ve “kaliteli iş gücü” kavramları üzerinden yeniden üretilmektedir. James C. Scott’ın “Yüksek Modernizm”(High Modernism) kavramı, bu süreci anlamlandırmak için kritik bir çerçeve sunar. Scott’a göre, otoriter devletler, yerel bilgi ve pratikleri (metis) yok sayarak, toplumu ve mekanı “devlet tarafından okunabilir” (legible) hale getirmek için bilim ve teknolojiyi bir “standardizasyon aracı” olarak kullanır (1998: 15).[3] Chen Xiaojiang’ın vurguladığı “Parti liderliği” ve “ulusal stratejik hedefler”, yerel Uygur kimliğinin ve sosyal dokusunun, devletin teknokratik planlaması lehine tasfiye edilmesini öngören bir “Epistemik Şiddet” (Epistemic Violence) örneğidir. Gayatri Spivak’ın kavramsallaştırdığı bu durum, yerel halkın kendi kaderini tayin etme hakkının sadece fiziksel olarak değil, zihinsel ve bilimsel üretim süreçlerinde de gasp edilmesi anlamına gelir.[4]
Bölgedeki teknolojik altyapı yatırımları, David Harvey’in “Mekânsal Çözüm” (Spatial Fix) teorisiyle de okunabilir. Buna göre, Çin’in doğusunda biriken sermaye ve teknoloji fazlası, “geri kalmış bölgeleri kalkındırma” adı altında batıya kaydırılmakta; bu süreçte Doğu Türkistan, Çin’in genel ekonomik büyümesi için bir hammadde ve veri madeni(data mine) olarak işlevselleştirilmektedir. [5]Dolayısıyla, konferansta yüceltilen “inovasyon”, özgürleştirici bir bilimsel ilerleme değil; Michel Foucault’nun “Bilgi-İktidar” (Power/Knowledge) ilişkisinde işaret ettiği gibi, iktidarın kılcal damarlara kadar yayılmasını sağlayan disipliner bir tekniktir.[6]Bu çerçevede Çin tarzı Sosyalist modernleşme, bölgedeki etno-politik çatışmanın üzerini örten apolitik bir maske işlevi görmekte ve Pekin merkezli hegemonyanın “kaçınılmaz ilerleme” olarak sunulmasını sağlamaktadır.
2. Ekstraktivist Rejim ve Merkez-Çevre İlişkisi
Haber metninde duyurulan “Sincan Enerji Kimya Laboratuvarı” (新疆能源化工实验室), “İpek Yolu Su Laboratuvarı”(丝路水实验室) ve “Doğu’nun Verisi Batı’nın Hesabı “(东数西算) projeleri, klasik sömürgeciliğin ekonomik temeli olan ekstraktivist (kaynak çıkarımcı) yapıyı derinleştirmektedir.
Haber metninde ilan edilen “ulusal laboratuvarlar” ve “Doğu’nun Verisi Batı’nın Hesabı” projesi, Immanuel Wallerstein’ın Dünya Sistemleri Analizi çerçevesinde, Doğu Türkistan’ın (Çevre/Periphery) Çin’in endüstriyel doğu bölgeleri (Merkez/Core) için bir hammadde deposuna indirgendiği “Eşitsiz Mübadele”( Unequal Exchange) mekanizmasını derinleştirmektedir.[7] Bu süreç, David Harvey’in sermaye birikiminin mekânsal genişlemesini tanımlayan “Mülksüzleşme Yoluyla Birikim”( Accumulation by Dispossession) kavramıyla okunmalıdır; zira bölgenin enerji kaynakları, yerel halkın rızası ve faydası gözetilmeksizin, merkezin “metabolik” enerji ihtiyacını karşılamak üzere sisteme dahil edilmektedir. Kurulan laboratuvarlar, bu bağlamda bilimsel ilerlemeden ziyade, doğal kaynakların merkeze transferini maksimize eden “Ekstraktivist Rejimin” teknokratik rasyonazlizasyon araçlarıdır.
Ancak sömürünün boyutu fiziksel kaynakların ötesine geçerek dijital alana sıçramıştır. Nick Couldry ve Ulises Mejias’ın kavramsallaştırdığı “Veri Sömürgeciliği” teorisi ışığında, bölgedeki “hesaplama ağları” ve veri merkezleri, insan yaşamını ve biyometrik veriyi “yeni petrol” olarak gören bir yaklaşımı temsil eder.[8]Tıpkı tarihsel sömürgeciliğin toprakları sahipsiz Toprak(terra nullius ) sayması gibi, Çin devleti de Uygur nüfusundan elde edilen veriyi “sahipsiz hammadde” olarak görmekte; bu veriyi doğudaki teknoloji merkezlerinde (Alibaba, Tencent, devlet sunucuları) işleyerek katma değere ve gözetim algoritmalarına dönüştürmektedir. Bu durum, bölgeyi sadece enerji değil, aynı zamanda bir “Dijital Çitleme”( Digital Enclosure)alanına hapseder.
Bu altyapısal entegrasyon, Andre Gunder Frank’ın **”Bağımlılık Teorisi”**nde (Dependency Theory) belirttiği “Metropol-Uydu” yapısını kurumsallaştırmaktadır.[9] Bölgenin ulusal elektrik şebekesine (State Grid) ve merkezi veri işleme ağlarına “akıllı” entegrasyonu, Michael Mann’ın “Altyapısal İktisadi Güç” (Infrastructural Power) tanımına uygun olarak, yerel ekonominin otonom gelişme kapasitesini felç etmektedir.[10] Yerel ekonomi, kendi iç dinamikleriyle büyüyen organik bir yapıdan ziyade, merkezin ihtiyaçlarına göre şekillenen ve merkeze göbekten bağlı bir “Anklav Ekonomisi”( Enclave Economy)niteliği kazanmaktadır. Böylece teknoloji, bölgeyi kalkındıran bir araç olmaktan çıkıp, yapısal bağımlılığı ve hiyerarşik iş bölümünü kalıcı hale getiren “tekno-politik” bir kelepçeye dönüşmektedir.
3. Dijital Otoriterizm ve “Panoptikon”un İnşası
Chen Xiaojiang’ın retoriğinde sıkça vurgulanan “sosyal istikrar”(社会大局稳定), “sınır güvenliği”(边境安宁)ve “Yapay Zeka+ (AI+) (人工智能+”行动) kavramları, Doğu Türkistan’da uygulanan yönetim modelinin, klasik otoriterizmden “Dijital Otoriterizme”( Digital Authoritarianism)evrildiğini gösteren temel göstergelerdir. Bu süreç, yalnızca güvenlik bürokrasisinin bir genişlemesi değil, aynı zamanda teknolojinin “biyopolitik” bir kontrol aracı olarak yeniden tanımlanmasıdır.
“Yapay Zeka+” eylemi ve “Kunlun Akıllı Ekipman Laboratuvarı”, Foucault’nun Panoptikon kavramının dijitalleşmiş bir versiyonunu sunmaktadır. Foucault’nun Panoptikon benzetmesi, aslında Doğu Türkistan’da kurulan Entegre Ortak Operasyonlar Platformu (IJOP – Integrated Joint Operations Platform) ile somut bir gerçekliğe dönüşmüştür.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch – HRW) 2019 tarihli “Çin’in Baskı Algoritmaları” raporuna göre IJOP, bölgedeki “Yapay Zeka+” eyleminin merkezi sinir sistemidir. Bu sistem; CCTV kameraları, Wi-Fi dinleyicileri (sniffers), kontrol noktaları ve zorunlu casus yazılımlardan gelen verileri toplar.[11]
Kestirimci Algoritmalar bireylerin davranışlarını analiz ederek “olağan dışı” durumları (örneğin; arka kapıyı kullanmak, camiye gitmek, telefonunu kapatmak veya normalden fazla elektrik tüketmek) tespit eder. “Karakax Listesi” (Karakax List) olarak bilinen sızdırılmış belgeler, insanların herhangi bir suç işlemeden, yalnızca bu algoritmaların ürettiği “mikro-ipuçları” nedeniyle toplama kamplarına gönderildiğini kanıtlamıştır (Zenz, 2020).[12]
Foucault’nun “görülmeden görme” ilkesi, burada yüz tanıma teknolojileriyle (Facial Recognition)aşılmıştır. Hikvision ve Dahua gibi şirketlerin geliştirdiği ve devlet belgelerinde “Uygur Alarmı” olarak geçen algoritmalar, etnik kökeni otomatik olarak tespit edip polise bildirim göndermektedir (IPVM Reports, 2020).[13]
“Bilimsel inovasyon” adı altında meşrulaştırılan süreç, aslında insan bedeninin bir barkoda dönüştürülmesidir.
2016-2017 yılları arasında başlatılan “Herkes için Fiziksel Muayene” (Physicals for All) programı kapsamında, 12 ila 65 yaş arasındaki milyonlarca bölge sakininden zorla DNA örnekleri, iris taramaları, parmak izleri ve kan grupları toplanmıştır (HRW, 2017).
iFlytek gibi Çinli teknoloji devlerinin, bölgedeki telefon konuşmalarını analiz etmek ve bireyleri “ses imzalarından” tanımak için devletle işbirliği yaptığı raporlanmıştır. Bu durum, özel hayatın gizliliğini tamamen ortadan kaldıran, biyometrik verinin “suçluluk karinesi” oluşturmak için kullanıldığı bir yapıdır (MIT Technology Review, 2020).
Nature dergisinde ve akademik çevrelerde tartışılan etik ihlallere göre, toplanan DNA verileri, Uygur nüfusunun genetik haritasını çıkarmak ve yüz şeklini DNA’dan tahmin eden (DNA phenotyping) teknolojileri geliştirmek için kullanılmıştır (Moreau, 2019: 2-10).[14]
Teknoloji, Chen Xiaojiang’ın bahsettiği “sınır huzuru”nu (保障国家安全、边境安宁)sağlamaktan ziyade, bölgeyi bir “Açık Hava Hapishanesi”ne dönüştürmüştür.
Veri Kapıları (Data Doors): Şehir giriş-çıkışlarında, marketlerde ve benzin istasyonlarında kurulan elektronik kontrol noktaları, vatandaşların kimlik kartlarını ve yüzlerini tarayarak hareket özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü (ASPI), bu kontrol noktalarının uydu görüntüleriyle haritalandırılmasını yaparak, bölgedeki hareketliliğin nasıl dijital bir ablukaya alındığını ortaya koymuştur (ASPI, “Mapping China’s Tech Giants”, 2019).[15]
Sızdırılan “Sincan Polis Dosyaları” (Xinjiang Police Files), polis memurlarının sokaktaki vatandaşların akıllı telefonlarını “Master Torch” gibi cihazlarla tarayarak, yasaklı içerik (WhatsApp kullanımı, VPN, dini metinler) aradığını ve bunun doğrudan tutuklama nedeni sayıldığını göstermektedir (Zenz, 2022).[16]
Chen Xiaojiang’ın konuşmasındaki kavramlar, literatürde antropolog Darren Byler‘ın “Terör Kapitalizmi” (Terror Capitalism)[17] veya Adrian Zenz‘in “Kültürel Soykırımın Tekno-Mimarisi” olarak tanımladığı sistemin bürokratik kılıfıdır. “Bilimsel inovasyon”, burada insan refahı için değil, bir etnik grubun potansiyel tehdit (“pre-criminal”) olarak kodlanıp dijital ortamda izole edilmesi için kullanılmaktadır.
4. Demografik Mühendislik ve Militarize Edilmiş Sömürgecilik: “Bing-Di” Koordinasyonu
Haberde geçen “Bing-Di” (Bingtuan ve Yerel Yönetim) koordinasyonu (加强兵地协同)ve “yüksek düzeyli yeteneklerin cezbedilmesi” (促进人才链) ifadeleri, siyaset bilimi ve tarihsel sosyoloji literatüründe “Yerleşimci Sömürgeciliği” (Settler Colonialism) olarak tanımlanan yapının tipik göstergeleridir. Patrick Wolfe’un “eliminasyon mantığı” (logic of elimination) teorisine göre, yerleşimci sömürgecilik, yerel halkı yok etmeyi veya asimile etmeyi hedeflerken, yerlerine metropol ülkenin nüfusunu ikame eder.
Resmi söylemde “teknolojik kalkınma” ve “yetenek çekme” olarak sunulan politikalar, fiiliyatta Çin’in iç bölgelerinden (Mainland China) Han Çinlisi nüfusun Doğu Türkistan’a, özellikle de Uygur nüfusunun yoğun olduğu güney bölgelerine stratejik göçünü ifade eder.
Çin hükümetinin uyguladığı “Eşleştirme Yardımı” (Pairing Assistance / Duikou Yuanjiang)programı kapsamında, 19 zengin Çin eyaleti Doğu Türkistan’daki belirli şehirlerle eşleştirilmiştir. Bu program sadece para değil, “kadro” (cadres) ve “uzman” transferi de içerir. Akademik araştırmalar, bu “yeteneklere” yüksek maaşlar, bedava konut, arazi tahsisi ve çocukları için öncelikli eğitim hakları (Hukou avantajları) sunulduğunu belgelemektedir (Freeman, 2018: 36).
Sızdırılan nüfus planlama belgelerini analiz eden Dr. Adrian Zenz’in bulgularına göre, Han nüfusunu artırma çabaları ile Uygur nüfusunu azaltma politikaları eş zamanlı yürütülmektedir. 2015-2018 yılları arasında Uygur bölgelerinde doğum oranları %60’ın üzerinde düşerken (zorla kısırlaştırma ve doğum kontrolü yoluyla), Han yerleşimcilerin bölgeye akışı teşvik edilmiştir. Buna “Nüfus Optimizasyonu” adı verilmektedir (Zenz, 2021).[18]
Özellikle Hotan ve Kaşgar gibi Uygur nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde, demografik dengeyi değiştirmek için “vasıflı işçi” adı altında paramiliter nitelikli Han göçmenlerin yerleştirildiği raporlanmıştır.
Sincan Üretim ve İnşaat Kolordusu (XPCC – Bingtuan), dünyada eşi benzeri olmayan bir paramiliter-kurumsal-idari hibrid yapıdır. Haberde geçen “Bing-Di Koordinasyonu”, bu askeri yapının sivil alan üzerindeki hakimiyetini yasallaştırmaktadır. Bingtuan, hem bir şirket (XPCC Holdings) hem de bir ordu ve hükümet gibi hareket eder. Kendi mahkemeleri, polisi, hapishaneleri ve vergi sistemi vardır. Bölgedeki toprakların yaklaşık üçte birini ve su kaynaklarının büyük kısmını kontrol eder. “Bing-Di” entegrasyonu, Bingtuan’ın yetki alanının yerel belediyelerle (Di) birleştirilmesi anlamına gelir. Akademisyen Tom Cliff, “Oil and Water” (2016) adlı eserinde, Bingtuan’ın Han şovenizmini ve devlet gücünü temsil ettiğini, bu yapının yerel yönetimlerle birleşmesinin Uygur özerkliğini (kağıt üzerindeki) tamamen fiilen ortadan kaldırdığını belirtir.[19]
Teknolojik gelişim söylemi, bölgenin kaynaklarının sömürülmesini gizleyen bir perdedir. Sheffield Hallam Üniversitesi’nin (Laura Murphy vd.) raporları, Bingtuan’ın güneş enerjisi panelleri (polisilikon) ve pamuk üretiminde küresel tedarik zincirine hakim olduğunu, ancak bu üretimin büyük ölçüde “işgücü transferi” programları kapsamında Uygur zorla çalıştırma sistemine dayandığını kanıtlamıştır (2021).[20] Bingtuan’ın bu sömürgeci ve baskıcı rolü nedeniyle, ABD Hazine Bakanlığı 2020 yılında XPCC’yi Magnitsky Yasası kapsamında yaptırım listesine almıştır. Bu karar, kurumun insan hakları ihlallerindeki merkezi rolünün uluslararası düzeyde tescilidir.[21] “yetenek transferi” ve “Yapay Zeka entegrasyonu” söylemleri, bölgedeki etno-demografik mühendisliği (Çinlileştirme) ve idari militarizasyonu gizleyen stratejik anlatılardır. Bingtuan, modern bir kalkınma ajansı değil, klasik sömürgeciliğin dijital çağdaki silahlı öncüsüdür.
5. Meşrutiyet Krizi: Etnik Hiyerarşi ve Epistemik Şiddetin Kurumsallaşması
Toplantının protokol düzeni, Michael Hechter’in “İç Sömürgecilik” (Internal Colonialism) teorisindeki “kültürel iş bölümü” (cultural division of labor) ve idari hiyerarşiyi net bir şekilde somutlaştırmaktadır. Bu yapı, bölgedeki siyasi meşruiyet krizinin (legitimacy crisis) temelini oluşturur.[22]
Toplantıdaki rol dağılımı, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) bölgedeki ikili yönetim yapısını (Diyarki) ifşa etmektedir. Siyaset bilimci Cheng Li‘nin Çin elitleri üzerine yaptığı analizlere göre, Çin idari yapısında “Parti Sekreteri” (Party Secretary) her zaman “Hükümet Başkanı/Vali”den (Governor/Chairman) üstündür ve mutlak karar vericidir.[23]
1949’dan günümüze kadar Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin Parti Sekreterliği (1 numaralı koltuk) istisnasız her zaman Han Çinlileri tarafından (Wang Lequan, Zhang Chunxian, Chen Quanguo, Ma Xingrui) doldurulmuştur. Buna karşılık Bölge Başkanı (2 numaralı koltuk) her zaman etnik bir Uygur olmuştur (Erkin Tuniyaz gibi).
Erkin Tuniyaz’ın moderatör rolü, sömürge yönetimlerinde sıkça görülen “dolaylı yönetim” (indirect rule) stratejisinin bir parçasıdır. Akademisyen Timothy Grose‘un çalışmalarına göre, bu yerel elitler, “vitrin mankeni” işlevi görerek merkezi hükümetin kararlarına “yerel rıza” görüntüsü kazandırmaktadır.[24] Ancak askeri birliklerin kontrolü, kadro atamaları ve bütçe onayı tamamen Han kökenli parti sekreterinin elindedir.
Chen Xiaojiang, Ulusal Etnik İşler Komisyonu’nun (NEAC) başındayken etnik azınlık politikalarını “özerklik”ten “asimilyasyon”a (Minzu füzyonu) kaydıran isimlerden biridir. Onun “egemen” olarak politika belirlemesi, 1984 Bölgesel Etnik Özerklik Yasası’nın fiilen rafa kaldırıldığının kanıtıdır.[25]
Bilimsel ödül töreni kisvesi altında yaşanan süreç, Gayatri Spivak’ın “Epistemic Violence” (Epistemik Şiddet) kavramıyla, yani bir halkın kendini temsil etme ve bilgi üretme kapasitesinin yok edilmesiyle örtüşmektedir. Louis Althusser’in “Devletin İdeolojik Aygıtları” (okul, akademi) tanımı, bölgede bilimin bir beyin yıkama aracına dönüşmesiyle hayat bulmuştur.
“Bilimsel inovasyon” söylemi, bölgedeki gerçek bilim insanlarının hapishanelere gönderildiği gerçeğini gizlemektedir. Uyghur Human Rights Project (UHRP) verilerine göre, 2017’den bu yana aralarında rektörler, profesörler ve doktorların bulunduğu 400’den fazla üst düzey Uygur entelektüel tutuklanmıştır.
Somut Örnek 1: Sincan Üniversitesi’nin eski rektörü ve dünyaca ünlü coğrafyacı Tashpolat Tiyip, “iki yüzlülük” (bölücülük) suçlamasıyla idam cezasına çarptırılmıştır (cezası daha sonra ertelenmiştir). Suçu, “ders kitaplarında kültürel aidiyeti vurgulamak” olarak gösterilmiştir.
Somut Örnek 2: Sincan Üniversitesi Etnografya Enstitüsü kurucusu Prof. Rahile Dawut, Uygur kültürü üzerine yaptığı bilimsel çalışmalar nedeniyle müebbet hapse mahkum edilmiştir (Dui Hua Foundation, 2023).[26]
“ÇKP liderliğinin mutlak şartı”, bilimsel makalelerin ve projelerin parti ideolojisiyle (Xi Jinping Düşüncesi) uyumlu olmasını zorunlu kılar. Bu durum, sosyal bilimlerde tarihi yeniden yazma (revizyonizm), fen bilimlerinde ise etik dışı veri toplama (zorla DNA alımı) pratiklerini doğurmaktadır.
Bu toplantıdaki protokol, sıradan bir bürokratik düzenleme değildir. Bu, Hechter’in “hiyerarşik etnik iş bölümü”nün canlı bir sahnelenişidir. Erkin Tuniyaz’ın varlığı, sistemin etnik kapsayıcılığını değil, aksine Uygur elitlerin sisteme entegre edilerek etkisizleştirildiğini (co-optation) gösterir. Bilim ise, hakikati arayan bir faaliyet olmaktan çıkmış, devletin güvenlikçi ve asimilasyoncu politikalarına lojistik ve teorik destek sağlayan bir “ideolojik aygıta” dönüşmüştür.
Sonuç
ÇKP Sekreteri Chen Xiaojiang başkanlığında gerçekleştirilen Bilim ve Teknoloji İnovasyon Konferansı ve akabinde uygulanan politikaların derinlemesine analizi, Doğu Türkistan’daki yönetim modelinin, geleneksel asimilasyon politikalarından “Tekno-Sömürgeci” (Techno-Colonial) bir aşamaya geçtiğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada dile getirlen olgular, bölgedeki “modernleşme” ve “kalkınma” söylemlerinin, aslında Michael Hechter’in “İç Sömürgecilik” ve Patrick Wolfe’un “Yerleşimci Sömürgeciliği” teorileriyle tanımlanan yapısal şiddet mekanizmalarını gizleyen birer ideolojik perde olduğunu kanıtlamaktadır.
Doğu Türksitan, Wallerstein’ın “Merkez-Çevre” modeline uygun olarak, Çin’in doğusu (Merkez) için ucuz enerji, hammadde ve “biyometrik veri” sağlayan bir sömürge sahasına (Çevre) dönüştürülmüştür. David Harvey’in “Mülksüzleşme Yoluyla Birikim” kavramı, sadece doğal kaynakların gasp edilmesini değil, aynı zamanda Uygur nüfusunun dijital verilerinin “Veri Sömürgeciliği” kapsamında metalaştırılmasını da içerecek şekilde genişlemiştir. Foucault’nun kavramsallaştırdığı “Panoptikon”, “Yapay Zeka+” ve IJOP sistemleri aracılığıyla dijital bir gerçekliğe bürünmüştür. İnsan bedeni (DNA, yüz, ses), devletin güvenlikçi algoritmaları tarafından okunabilir bir nesneye indirgenmiş; kestirimci polislik uygulamalarıyla “suç”, eyleme dökülmeden önce “niyet” aşamasında cezalandırılan bir kategori haline getirilmiştir. Bu durum, hukukun üstünlüğünün yerini “algoritmik kesinliğin” aldığı bir totaliter rejim inşasıdır.
“Bing-Di” koordinasyonu ve “yetenek transferi” politikaları, bölgenin demografik yapısını Han Çinlileri lehine değiştirmeyi amaçlayan yerleşimci sömürgeciliğin kurumsal araçlarıdır. Eş zamanlı olarak, entelektüellerin tasfiyesi ve yerel bilginin aşağılanması (Epistemik Şiddet), bölge halkının sadece fiziksel varlığını değil, kolektif hafızasını ve geleceği tahayyül etme kapasitesini hedef alan kültürel bir soykırım mekanizması olarak işlemektedir.
Chen Xiaojiang ve Erkin Tuniyaz arasındaki asimetrik ilişki, özerklik ilkesinin fiilen lağvedildiğini ve etnik hiyerarşiye dayalı bir sömürge idaresinin yerleştiğini göstermektedir. Yerel elitler sembolik bir “vitrin” olarak kullanılırken, gerçek iktidar; askeri, teknolojik ve ekonomik gücü tekelinde tutan parti organlarında merkezileşmiştir.
Sonuç olarak; Doğu Türkistan’da icra edilen “bilimsel inovasyon”, evrensel anlamda insan yaşamını iyileştirmeyi hedefleyen bir ilerleme ideali değildir. Aksine, teknoloji; bir halkı gözetlemek, kaynaklarını sömürmek, kültürünü silmek ve demografik olarak azınlığa düşürmek için kullanılan “bastırma teknolojileri” (technologies of repression) bütünüdür. Bu tablo, bölgenin “Çin’e entegre edilen geri kalmış bir bölge” değil, yüksek teknoloji ile donatılmış bir “açık hava hapishanesi” ve bir “sömürge laboratuvarı” olarak işlev gördüğünü bilimsel verilerle doğrulamaktadır
[1] 加快推进科技强区建设为建设社会主义现代化新疆提供科技支撑, https://xjrb.ts.cn/xjrb/20251118/250376.html,. Erişim Tarihi: 19 Kasım 2025.
[2] Hechter, Michael. Internal Colonialism: The Celtic Fringe in British National Development. New Brunswick, N.J.: Transaction Publishers, 1999. ISBN: 0765804751.
[3] Scott, James C. (1998). Seeing Like a State: How Certain Schemes to Improve the Human Condition Have Failed. New Haven: Yale University Press. p. 11. ISBN 978-0-300-07016-3.
[4] Spivak, G. C. (1988). Can the Subaltern Speak? In C. Nelson, & L. Grossberg (Eds.), Marxism and the Interpretation of Culture. Urbana/Chicago: University of Illinois Press.
[5] Harvey, D. (2001). Spaces of Capital: Towards a Critical Geography. New York: Routledge.
[6] Foucault, M. (1980). Power/Knowledge: Selected Interviews and Other Writings, 1972-1977. New York: Pantheon Books.
[7] Wallerstein, I. (2004). World-Systems Analysis: An Introduction. Duke University Press.
[8] Couldry, N., & Mejias, U. A. (2019). The Costs of Connection: How Data Is Colonizing Human Life and Appropriating It for Capitalism. Stanford University Press.
[9] Frank, A. G. (1966). “The Development of Underdevelopment”. Monthly Review.
[10] Mann, M. (1984). “The Autonomous Power of the State: Its Origins, Mechanisms and Results”. European Journal of Sociology
[11] Rapor: “China’s Algorithms of Repression: Reverse Engineering a Xinjiang Police Mass Surveillance App” (2019).
[12] Adrian Zenz (2020): “The Karakax List: Dissecting the Anatomy of Beijing’s Internment Drive in Xinjiang”. Journal of Political Risk.
[13] IPVM Raporları: Video gözetim endüstrisi üzerine uzmanlaşmış bu kuruluş, Hikvision ve Dahua yazılımlarında “Uygur/Uygur Değil” ayrımı yapan kod satırlarını ifşa etmiştir.
[14] Yves Moreau (2019): “Crack down on genomic surveillance”. Nature.
[15] Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü (ASPI): Mapping China’s Tech Giants: Supply Chains and the Global Data Collection Ecosystem” (2019).
[16] Xinjiang Police Files (2022): Bölgedeki polis sunucularından sızdırılan binlerce fotoğraf ve belge.
[17] Darren Byler (2021): In the Camps: China’s High-Tech Penal Colony.
[18] Adrian Zenz (2021): “Sterilizations, IUDs, and Mandatory Birth Control: The CCP’s Campaign to Suppress Uyghur Birthrates in Xinjiang”. Jamestown Foundation.
[19] Tom Cliff (2016): Oil and Water: Being Han in Xinjiang. University of Chicago Press
[20] Laura Murphy & Nyrola Elimä (2021): In Broad Daylight: Uyghur Forced Labour and Global Solar Supply Chains. Sheffield Hallam University.
[21] Global Magnitsky Sanctions, US Department of the Treasury (2020): “Sanctions on Xinjiang Production and Construction Corps (XPCC). https://ofac.treasury.gov/faqs/topic/5441
[22] Michael Hechter (1975): Internal Colonialism: The Celtic Fringe in British National Development.
[23] Cheng Li (2016): Chinese Politics in the Xi Jinping Era. Brookings Institution Press.
[24] Timothy Grose (2019): Negotiating Inseparability in China: The Xinjiang Class and the Dynamics of Uyghur Identity
[25] Bovingdon, Gardner (2010): The Uyghurs: Strangers in Their Own Land. Columbia University Press.
[26] Uyghur Human Rights Project (2019): The Persecution of the Intellectuals in the Uyghur Region: Disappeared Forever?