Yapay Zeka Hakimiyeti ve Yumuşak Güç Rekabeti: Uygur Meselesi Üzerine Bir İnceleme

Uygur Araştırmaları Enstitüsü

2 Aralık 2025

Amerika’nın önde gelen strateji ve dış politika dergisi Foreign Affairs’de 25 Temmuz 2025 tarihinde yayımlanan, Georgetown Üniversitesi Güvenlik ve Gelişen Teknolojiler Merkezi araştırmacıları Owen J. Daniels ve Hanna Dohmen tarafından kaleme alınan “Çin’in Göz Ardı Edilen Yapay Zeka Stratejisi: Pekin Küresel Hakimiyeti Ele Geçirmek İçin Yumuşak Gücü Nasıl Kullanıyor” başlıklı makale, günümüzde küresel güç dengesinin sert askeri güçten dijital yumuşak güce nasıl kaydığını derinlemesine ortaya koymuştur. Söz konusu makale, Çin’in “DeepSeek” ve “Moonshot AI” gibi şirketleri aracılığıyla, ABD’nin yüksek teknolojili çip kısıtlamalarına rağmen ucuz ve yüksek verimli “açık kaynaklı” (open-source) yapay zeka modellerini dünyaya yayarak, Küresel Güney ve gelişmekte olan ülkelerde siyasi ve ekonomik nüfuzunu nasıl genişlettiğini analiz etmektedir. Bu makalenin önemi, yalnızca teknolojik gelişmeleri değil, aynı zamanda bu teknolojilerin uluslararası ilişkilerde birer “silaha” (Weaponization of Software) dönüşme sürecini ifşa etmesidir. İşte tam da böyle tarihi bir süreçte, Çin sömürgesi altındaki Doğu Türkistan halkı için bu teknolojik atılımların ne anlama geldiği, bu teknolojilerin zulmü daha da ağırlaştırma ihtimali mi yoksa tam tersine milli kurtuluş mücadelesinde bir araç olarak kullanılma imkanının olup olmadığını ilmi bir perspektiften tartışmak acil bir mesele haline gelmiştir.

Çin’in Yapay Zeka Alanındaki “Ucuz ve Açık” Stratejisinin Mahiyeti

Çin’in yapay zeka alanındaki gelişimi, son yıllarda Batı dünyasının tahminlerinin ötesine geçmiştir. ABD hükümeti, Çin’in askeri gücünü artırmasını engellemek amacıyla gelişmiş yarı iletkenler ve çiplerin ihracatını sıkı bir şekilde kontrol etse de Çinli şirketler bu kısıtlamaları aşmanın kendilerine özgü yollarını bulmuşlardır. “DeepSeek” şirketinin R1 adlı modeli ve “Moonshot AI”nın Kimi K2 modelinin piyasaya sürülmesi, Çin’in daha az kaynak ve düşük maliyetle ABD’nin OpenAI gibi devlerine meydan okuyabileceğini kanıtlamıştır. Buradaki kritik nokta, Çin’in kendi modellerini “kapalı” (closed) değil, “açık” (open) bir şekilde dünyaya sunmasıdır. Bu strateji Çin için sadece teknolojik engelleri aşmak değil, aynı zamanda küresel ölçekte siyasi nüfuz oluşturmanın bir aracıdır.

Çin’in “açık model” stratejisinin arkasında son derece derin jeopolitik hesaplar yatmaktadır. 2025 yılının başlarında DeepSeek R1’in aylık aktif kullanıcısı 33 milyon iken, Nisan ayına gelindiğinde bu sayı üç katına çıkarak 97 milyona ulaşmıştır. Daha da önemlisi, bu modelden türetilen değiştirilmiş versiyonlar (derivative versions), orijinal modelden beş kat daha fazla indirilmiştir. Bu durum, Çin teknolojisinin dünyanın dört bir yanındaki araştırmacıların, şirketlerin ve hükümetlerin temel altyapısına sızmakta olduğunu göstermektedir. Bu tür bir “teknolojik bağımlılık” oluştuktan sonra, Çin’in bu ülkeler üzerindeki söz hakkı doğal olarak artacaktır.

Bu gelişmenin akademik ve endüstriyel alandaki etkisi şudur: Çin, yapay zeka modellerini “kamu yararı” adı altında gelişmekte olan ülkelere sunarak, ABD’nin “güvenlik ve kontrol” odaklı yaklaşımına karşı bir kutup oluşturmaktadır. Afrika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya’daki birçok ülke, kendi yapay zeka sistemlerini kurmak için pahalı Amerikan teknolojisi yerine, ucuz ve modifiye edilebilir Çin modellerine güvenmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) küresel nüfuzunu genişletmedeki “yumuşak güç” (Soft Power) diplomasisinin en yeni ve en güçlü silahı haline gelmiştir.

Çin’in bu teknolojik taarruzu sadece pazar payı kazanmakla sınırlı değildir. Makalede belirtildiği üzere, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Guo Jiakun’un ifade ettiği gibi Çin, “yapay zekanın faydalarını diğer ülkelerle paylaşmayı” arzuladığını propaganda etmektedir. Buradaki “paylaşmak”, aslında Çin’in değer yargılarının, veri standartlarının ve dijital yönetim modelinin dünyaya yayılması anlamına gelmektedir. Eğer dünyadaki dijital sistemlerin çoğu Çin’in R1 veya Kimi K2 modellerinin temeli üzerine kurulursa, gelecekteki internet ve bilgi alışverişi sistemlerinin Çin’in gözetimi ve kontrolü altına girme ihtimali yüksektir.

Teknik açıdan bakıldığında, Çin modellerinin “küçültülmüş ve verimli” (smaller, more efficient) olması, düşük donanımlı cihazlarda bile akıcı bir şekilde çalışabilecekleri anlamına gelir. Bu, Çin’in ABD tarafından uygulanan çip ambargosunu boşa çıkarmak için kullandığı bir taktiktir. Yani, en güçlü bilgisayarlara güvenmek yerine, mevcut kaynaklardan en yüksek verimi alacak yazılımlar geliştirerek Çin, kendi “yapay zeka bağımsızlığını” korumaya çalışmaktadır.

Bu bölümde şu sonuca varmak mümkündür: Çin’in yapay zeka stratejisi sadece teknolojik bir yarış değil, bir kültür ve ideoloji savaşıdır. Çin teknolojisini “açık” olarak adlandırsa da bunun arkasına gizlenen amaç; uluslararası toplumu, özellikle de Batı dışındaki ülkeleri kendi dijital ekosistemine bağlamak, bu sayede kendi otoriter rejimini ve insan hakları ihlallerini gizlemek veya normalleştirmek için uluslararası bir ortam hazırlamaktır.

Doğu Türkistan’daki “Dijital Sömürgecilik” ve Teknolojinin Zulüm Aracına Dönüşmesi

Yukarıda bahsedilen Çin’in yapay zeka gelişimi, Doğu Türkistan’daki duruma doğrudan ve vahim etkilerde bulunmaktadır. Çin’in “açık” ve “verimli” modellerinin gelişimi, Doğu Türkistan’daki gözetim sisteminin maliyetini düşürüp, kapsama alanını ve hassasiyet derecesini genişletmesine yardımcı olmaktadır. Eskiden yüksek maliyetli işlem gücü gerektiren yüz tanıma, ses ayırt etme ve hareket analizi gibi sistemler, artık DeepSeek R1 gibi ucuz ve küçültülmüş modeller aracılığıyla daha geniş ölçekte ve düşük maliyetle uygulanabilir hale gelmektedir. Bu demektir ki Çin hükümeti, her bir Uygur’un hareketini, sözünü ve hatta internet iletişimini gözetlemek için gereken ekonomik yükü hafifleterek, zulmün “sürdürülebilirliğini” artırabilecektir.

Yapay zekanın “yumuşak güç” olarak kullanılması, Doğu Türkistan meselesindeki uluslararası söylemleri (narratives) çarpıtmada son derece büyük bir rol oynamaktadır. Çin’in üretken yapay zeka (Generative AI) modelleri, Çince veri tabanları ile eğitildiği için, Uygur tarihi, kültürü ve mevcut durumu hakkında Çin Komünist Partisi’nin propagandasına uygun cevaplar üretmektedir. Bu modeller dünya çapında yayıldığında, yabancı araştırmacılar veya sıradan kullanıcılar Doğu Türkistan hakkında bilgi aradıklarında, yapay zeka onlara Çin’in “Mutlu Sincan” hikayesini anlatabilir. Bu, tarihi yeniden yazmanın ve hakikati dijital dünyadan silmenin modern bir şeklidir.

Bunun dışında, Çin’in bu teknolojileri “gelişmekte olan ülkelere yardım” adı altında ihraç etmesi, uluslararası sahnede Uygur davasına yönelik bir diplomatik kuşatma yaratmaktadır. Örneğin, Çin Orta Doğu veya Afrika ülkelerine ucuz yapay zeka altyapıları kurarsa, bu ülkeler Çin’in siyasi duruşunu desteklemeye daha meyilli olacaklardır. Birleşmiş Milletler’de Uygur meselesi gündeme geldiğinde, Çin’in “Dijital İpek Yolu”ndan faydalanan ülkelerin Çin’i destekleyen oylar kullanması, tam da bu teknolojik bağımlılığın bir sonucu olacaktır.

Ayrıca, bu teknolojilerin “çift kullanımlı” (dual-use) özelliği, Uygur diasporası için de tehlike arz etmektedir. Çin’in gelişmiş dil modelleri, yurt dışındaki Uygur aktivistlerinin sosyal medyadaki hareketlerini otomatik olarak analiz etmek, onlara karşı dezenformasyon kampanyaları ve siber saldırılar düzenlemek için kullanılabilir. Yapay zeka ile üretilen sahte videolar (Deepfake) ve sesler aracılığıyla aktivistlerin imajını karalamak, ailelerini tehdit etmek gibi psikolojik savaşlar daha gelişmiş ve tespit edilmesi zor bir şekilde yürütülebilir.

Bu bölümde özellikle vurgulanması gereken bir diğer nokta, “Önleyici Polislik” (Predictive Policing) sistemidir. Çin’in yeni nesil yapay zeka modelleri, verileri işlemede daha akıllı olduğu için, Uygurların normal dini ve kültürel faaliyetlerini “terörizm belirtisi” olarak etiketleme ve insanları henüz suç işlemeden tutuklama sistemini daha da mükemmelleştirecektir. Bu, insan hakları ihlallerini yeni bir boyuta taşıyacaktır.

Karşı Taarruz — Uygurların Yapay Zekadan Faydalanarak Hak Mücadelesi Verme İmkanları

Yukarıda dile getirilen tehlikelere rağmen, teknolojinin doğası gereği o bir araçtır ve sonucunu onu kimin nasıl kullandığı belirler. Foreign Affairs dergisindeki makalede vurgulanan “açık kaynak” (open source) özelliği, eğer doğru kullanılırsa, Doğu Türkistanlılar için de bazı imkanlar yaratabilir. Özellikle yurt dışındaki Uygur aydınları ve araştırmacıları için bu teknolojiler, Çin’in bilgi ablukasını kırmak ve milli varlığı korumakta önemli bir vasıta olabilir.

Birincisi, Veri Analizi ve Kanıt Toplama: Çin’in açık kaynaklı modellerinden veya Batı’nın (örneğin Meta’nın Llama modeli) açık modellerinden faydalanarak; uydu görüntülerini otomatik analiz etmek, Çin internet dünyasındaki açık belgeleri (ihale ilanları, hükümet raporları) geniş çaplı taramak ve toplama kamplarının konumu, hapishanelerin genişlemesi hakkındaki kanıtları daha hızlı ve sistematik bir şekilde toplamak mümkündür. Yapay zeka, insan gücünün yetmeyeceği milyonlarca sayfalık materyali kısa sürede okuyup, içindeki gizli bilgileri bulabilir. Bu sayede, soykırımın yeni kanıtlarını uluslararası mahkemelere sunma süreci hızlanır.

İkincisi, Dil ve Kültürü Koruma: Yapay zeka dil modellerini (LLMs) Uygurca materyallerle özel olarak eğiterek (fine-tuning), Uygur dilinin dijital dünyadaki varlığını korumak mümkündür. Mevcut birçok modelde Uygurca içerik eksik veya Çince kaynaklardan çevrildiği için çarpıtmalar ağırdır. Eğer Uygur araştırmacıları kendi “açık kaynaklı” modellerini (örneğin Çin’in DeepSeek temel çerçevesini kullansalar bile, onu değiştirerek) Uygur edebiyatı, tarihi ve dini materyalleri ile yeniden eğitirse, gelecek nesiller için saf bir Uygurca bilgi kaynağı oluşturulabilir.

Üçüncüsü, Propaganda ve Diplomasi: Yapay zeka araçları çeviri ve içerik üretiminde son derece güçlüdür. Uygur aktivistleri bu teknolojilerden faydalanarak, Uygurların dertlerini, tanıklıklarını ve raporları dünyadaki onlarca dile aynı anda ve yüksek kalitede çevirip yayabilirler. Bu sayede Uygur davası sadece Batı dünyasına değil, Çin propagandasının güçlü olduğu Arap, Afrika ve Latin Amerika dünyasına da kendi dillerinde anlatılabilir.

Dördüncüsü, Siber Güvenlik ve Karşı Koyma: Çin yazılımlarının arka kapılarını (backdoor) ve güvenlik açıklarını tespit etmede yine yapay zekadan faydalanılabilir. Açık kaynaklı modeller kodları analiz etmede mahir oldukları için, uzmanlar Çin’in gözetim uygulamalarının (örneğin telefonlara zorla yüklenen uygulamalar) nasıl çalıştığını çözüp, bundan korunma veya onu yanıltma yöntemlerini bulabilirler.

Bu bölümde şunu açıkça ortaya koymak gerekir ki, Doğu Türkistan içindeki halk için bu teknolojilerden doğrudan faydalanma imkanı sıfıra yakındır. Çünkü internet ve donanımlar tamamen Çin’in kontrolündedir. Ancak, “sömürgeden kurtulma” mücadelesi sadece içeride değil, küresel ölçekte bir mücadele olduğu için, yurt dışındaki Uygurların bu teknolojik araçlara ne kadar hakim olacağı, gelecekteki milli kaderi belirlemede hayati rol oynayacaktır.

Sonuç

Özetlemek gerekirse, Foreign Affairs ve Modern Diplomacy dergilerinde ifade edilen Çin’in yapay zeka stratejisi, Doğu Türkistan halkı için ağır bir sinyaldir. Çin’in DeepSeek ve Moonshot AI gibi şirketleri aracılığıyla elde ettiği teknolojik atılım ve yumuşak güç diplomasisi, Çin’in zulüm sistemini daha akıllı, daha ucuz ve daha gizli bir hale getirmektedir. Uluslararası toplumun, özellikle de Küresel Güney’in Çin teknolojisine bağımlılığı, Uygur meselesinin uluslararası destek bulmasını zorlaştırabilir.

Ancak, meselenin diğer tarafında bir umut ışığı da yok değildir. “Açık kaynak” (open source) kavramının kendisi iki ucu keskin bir kılıç olup; rejimin elinde zulüm aracına dönüşürken, özgürlük arayanların elinde hakikati ifşa etme ve milli kimliği koruma aracına dönüşebilir. Doğu Türkistanlıların kendilerini koruması ve topraklarını işgalden kurtarması için, geleneksel siyasi mücadeleyi aşarak “dijital direniş” (digital resistance) sahasına adım atması şarttır. Bu teknolojik yöntemlerden faydalanma imkanı vardır; ancak bu, yüksek seviyeli akademik araştırma, stratejik planlama ve uluslararası teknoloji kurumlarıyla iş birliği yapmayı gerektirir.

Dolayısıyla, mevcut durumda Uygur aydınlarının ve teşkilatlarının önünde duran vazife; sadece Çin zulmünü kınamakla yetinmeyip, Çin’in kullandığı o “yazılım” ve “yapay zeka” silahlarını özümseyerek, onu Çin’in kendisine karşı kullanacak yeni bir “teknolojik bilgelik” geliştirmektir. Modern dünyada hürriyete erişmenin yolu, teknolojik üstünlük veya en azından teknolojik dengeyi sağlamaktan geçmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar:

1.  Daniels, O. J., & Dohmen, H. (2025, July 25). China’s Overlooked AI Strategy: Beijing Is Using Soft Power to Gain Global Dominance. Foreign Affairs.

2.  Modern Diplomacy. (2025, December 02). When software becomes a weapon: SolarWinds is our final warning. Modern Diplomacy.